Davranış psikolojisin de insanların her olumsuz yaklaşımın altında
başka bir sorunlu duygu yatar . Hangi korku hangi tavrı yaratır
biliyormuyuz ? İşte sizler için davranışlara yönelik yazı hazırladık .
-Güçsüzlük korkusuna sahip insanlar DİKBAŞLILIK tavrı ile dikkat çekerler .
-Yetersizlik korkusu (Cinsel olarak) sahip bireyler eş,sevgili
ilişkisinde ileri derece KISKANÇLIK tavırlarıyla dikkat çekerler.
-Değersizlik korkusuna sahip bireyler KİBİR ile korkularını kamufle ederler.
-Kabul Görmeme Korkusuna sahip bireyler içinse MÜKEMMELİYETÇİLİK
yaklaşımı kendilerinden korkularından kaçmanın en iyi yolu olarak
karşımıza çıkar.
-Suçlanma Korkusuna sahip insanlar YALANCILIK tavırlarıyla dikkat çekerler.
-Yokluk Korkusu derin ve kötü bir duygudur ki kişide dışa dönüklükte gösterge tavrı CİMRİLİK olarak yansır.
-Aşağılanma Korkusuna sahip bireyler de yine KİBİR tavrıyla toplum da kendilerini gösterirler.
-Yalnız kalma korkusuna sahip bireyler ise AŞIRI SOSYALLİK tavrıyla toplumda kendilerini gösterir.
Şimdi çevremizde ki insanların davranışlarına belki biraz daha empati ile yaklaşabiliriz.
Hayatın kendisidir tüm romanlar da anlatılan. Ve bütün şarkılar bir parçayı anlatır melodik olarak. Şiirler zerreden bir miskali yaşatır .Kısaca dedikleri sözlerden uzun cümleler çıkar. Ümit Dünyası sizlere gururla sunar...
kırıkkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kırıkkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
5 Aralık 2015 Cumartesi
17 Ekim 2015 Cumartesi
Hayatımız Paradoks
Kaşların karasına bile türküler yazılmış, oysa kaderin karasına hiç türkü yazmamış şairler. Umudun eksikliğinden midir bilinmez, hayaller bile kurulmamış. Ne acıdır oysa hayat gülümsemeyi bilmeyene, güneşi gördüğü için şükredemeyene...Denizler kadar paran,pulun olsa ne yazar ; dünya üç günlük ve üç kuruşluk. Kimse Azrail ile anlaşma da yapamamış.Düşünürsen hepsi boş, düşünemezsen işte sorun orada. Düşünememek ...Sıkıntımız bu olsa gerek. Saçımıza , giydiklerimize , herşeye gösterdiğimiz özeni ne ruhumuza ne beynimize gösteremiyoruz.
Asgari ücrete ve pahalı zevklere sahip Müslümanlığımızı en iyi sarhoşken pişmanlıkla hatırlayan insanlar biziz . Hep imrenme ile geçen ,cv doldurduğumuz da beş para etmeyen özgeçmişlere sahibiz. Bir şeyler yanlış biliyoruz fakat düzeltemiyoruz. Bir atom bombası düşmeli diyoruz .Ama bizden uzağa sevdiklerimizden uzağa olmalı .Ne kadar benciliz ! Bunun da ölçütünü ve sınırımızı bilemiyoruz. Saygı göstermeden saygı görmeye çalışıyoruz. Sevgisizken sevilmek için çırpınmak gibi paradoks yaşatan denklemlerimiz var bilinç altımızda...
Olmak istediğimiz kişilikle olduğumuz kişilik ve bizde gördükleri kişilik arasın da inanılmaz bir oransızlık var. Biz olmak istediğimiz kişiliği anlatıyoruz, onlar bizde görmek istedikleri kişiliği konuşuyor, biz de var olan kişilikse kırk kere kulp takıldığı halde yalama olmuş çaydanlık gibi oransız eğreti duruyor. Ne yapmalıyız bilmiyoruz.Kimimiz dindarlık kisvesiyle yaşıyor, kimimiz ateist, kimileri etten vazgeçmeden sütten kaçıyor, bazen hoşgörü denizin de boğuluyoruz, hoşuz ama görülmüyoruz, bazen sadece abazayız derdimiz uçkurumuz ve vajen sıcaklığı .Kimimiz Hristiyan ve misyoner kimimiz Müslüman ve yolsuz. Bazen dindarız bazen sömürücü, bazen toplumsal pezevengiz .Karımızı başkaları beğensin diye giydiriyoruz. Bazen tek derdimiz bekarlığımız ;yastık yerine sarılacak ince belli az kullanılmış namuslu kızı arıyoruz. Seksüel fantazmalarımız var çoğu zaman .
Tüm bu açlıklarımıza rağmen biz tokuz aç arıyoruz. Sonra şair alıyor eline kalemi ;yazıyor mavi gözlerin hülyasına ,yeşil gözlerin belasına . Akşamlar sabah oluyor ,sabahlar günü doğuruyor. Ve yeni bir gün yeni umutlarını kaybetmeye hazır ruhsuz insanlarla dolup taşıyor .
Asgari ücrete ve pahalı zevklere sahip Müslümanlığımızı en iyi sarhoşken pişmanlıkla hatırlayan insanlar biziz . Hep imrenme ile geçen ,cv doldurduğumuz da beş para etmeyen özgeçmişlere sahibiz. Bir şeyler yanlış biliyoruz fakat düzeltemiyoruz. Bir atom bombası düşmeli diyoruz .Ama bizden uzağa sevdiklerimizden uzağa olmalı .Ne kadar benciliz ! Bunun da ölçütünü ve sınırımızı bilemiyoruz. Saygı göstermeden saygı görmeye çalışıyoruz. Sevgisizken sevilmek için çırpınmak gibi paradoks yaşatan denklemlerimiz var bilinç altımızda...
Olmak istediğimiz kişilikle olduğumuz kişilik ve bizde gördükleri kişilik arasın da inanılmaz bir oransızlık var. Biz olmak istediğimiz kişiliği anlatıyoruz, onlar bizde görmek istedikleri kişiliği konuşuyor, biz de var olan kişilikse kırk kere kulp takıldığı halde yalama olmuş çaydanlık gibi oransız eğreti duruyor. Ne yapmalıyız bilmiyoruz.Kimimiz dindarlık kisvesiyle yaşıyor, kimimiz ateist, kimileri etten vazgeçmeden sütten kaçıyor, bazen hoşgörü denizin de boğuluyoruz, hoşuz ama görülmüyoruz, bazen sadece abazayız derdimiz uçkurumuz ve vajen sıcaklığı .Kimimiz Hristiyan ve misyoner kimimiz Müslüman ve yolsuz. Bazen dindarız bazen sömürücü, bazen toplumsal pezevengiz .Karımızı başkaları beğensin diye giydiriyoruz. Bazen tek derdimiz bekarlığımız ;yastık yerine sarılacak ince belli az kullanılmış namuslu kızı arıyoruz. Seksüel fantazmalarımız var çoğu zaman .
Tüm bu açlıklarımıza rağmen biz tokuz aç arıyoruz. Sonra şair alıyor eline kalemi ;yazıyor mavi gözlerin hülyasına ,yeşil gözlerin belasına . Akşamlar sabah oluyor ,sabahlar günü doğuruyor. Ve yeni bir gün yeni umutlarını kaybetmeye hazır ruhsuz insanlarla dolup taşıyor .
13 Ekim 2015 Salı
Biten bir günün ardından yaşananlardan geriye yüreğe ilmeklerle
tutturulmuş anılar kalır. Umudu tükenmiş bir gencin, o yirmi yıllık hayatına
sığdırdığı, ızdırabını gözlerinde kızaran taraflardan okuyabilirken
;her dağın kendi dumanı sarar enginlerini fikri zihnimi karıştırıyor.Düşünemeyecek kadar yorgun olduğum bir zihin karmaşasın da bile bu denli derin hislenimleri yakalayan tarafım şaşırtıyor , kendime şaşırıyorum.
Ne zamandan beridir insanlara bu kadar acımasız yaklaşımlar kurar olduk. Ya da ne zamandır bu kadar yüreği çırpınan insanı görmezden gelecek kadar kör olduk bilmiyorum. Çok gülümseyen yanımı ,derinlerine inmeden hüzün yaşayan bir insanın yanın da takinamayacak kadar vicdanın acıtan silsilesini ensemde hissettim. Ağaçların bile yapraklarından vazgeçtiğini görürken çaresiz tarafıma sus diye emrettim. Aklımın için de o gence veryansın eden bir taraf kızgın ,yılgın ve öfkeli.Yüreğimle bağırıyorum ona ...
''Sus çünkü içim acıyor '' çünkü senin yaşantından anlattığın cümleler de ben kendi acılarımı görüyor içsel bir matem havasında hüznün yakiciligini soluyorum. Konuşuyor, anlatıyor ama aslında sadece acısından yanan zihnimi soğutmaya çalışıyorum .Içilen çaylar soğuk ya da sıcak fark eder mi ?
Yüreğim de yanan bir taraf '' baban hasta, yaşamak sana haram '' diyor. Hala konuşuyor karşımda ki çocuk ben boğuluyorum med cezir edasında batan anılarım da. Ağlamaya hazır yanım göz pinarlarima kadar gelmiş , zor zaptediyorum. Ne olur sus senin acılanmış anilarin benliğimi yakıyor, beni zayıf tarafımdan vuruyor. Ağladığım senin anıların değil çocuk benim anılarım ,benim varlığım, benim kaybedişlerim,ezilişlerim,dönüşlerim ve yıkımlarım...
Gece karanlığı çökerken her gün yürümekle bitmeyecek yolların düşünerek geçtiğini fark ediyorum. Insanları sevebilmek kapasitemin artık yeni yeni heyecanlarla sağlanamadığını kendime telkin ediyorum. Nasıl bir halde dünyami hayal ediyorsam tersini görüyor olmamın mutsuz eden yanından kaçıyorum.Sevdiklerim ve sevmediklerimle şekillendirmeye takatimin olmadığı bir gelecekten kaçmaya cabalamalarim...Yoruyor beni değer verdiklerim ve hak etmediğini hissettiklerim. Şiirler yazıyorum boş yollar da ay ışığını ensemde hissederken . Şiirlerim okunmuyor ,dizeler tutmuyor..Ne yazık zaman geçiyor ve sadece eksik kalislarin,güzel hayalleri birlikte yaşamak istediklerinin yanında olamayacakları yahut ömürlerinin yetmeyeceği fikrinin önlenemez hissiyatını çaresizce anlıyorum.
Üzgünüm, ben sanırım bu günleri yaşamıyorum. Varlığımı ayaklarına paspas edercesine serdiklerim kıymet bilmiyor . Ezilmişlik hislerinde yanıp kavrulanlar egosuz benliğime çelmeler takıyor .Gözlerimi kapatıp kollarımı açıyorum düşlerime ...Birgün batımı düşlüyorum nefes alınabilecek yıldızları görülebilen, ciğerlerimi doyasıya doldurup, özgürce mutluluktan aglayabilecegim.
Ne zamandan beridir insanlara bu kadar acımasız yaklaşımlar kurar olduk. Ya da ne zamandır bu kadar yüreği çırpınan insanı görmezden gelecek kadar kör olduk bilmiyorum. Çok gülümseyen yanımı ,derinlerine inmeden hüzün yaşayan bir insanın yanın da takinamayacak kadar vicdanın acıtan silsilesini ensemde hissettim. Ağaçların bile yapraklarından vazgeçtiğini görürken çaresiz tarafıma sus diye emrettim. Aklımın için de o gence veryansın eden bir taraf kızgın ,yılgın ve öfkeli.Yüreğimle bağırıyorum ona ...
''Sus çünkü içim acıyor '' çünkü senin yaşantından anlattığın cümleler de ben kendi acılarımı görüyor içsel bir matem havasında hüznün yakiciligini soluyorum. Konuşuyor, anlatıyor ama aslında sadece acısından yanan zihnimi soğutmaya çalışıyorum .Içilen çaylar soğuk ya da sıcak fark eder mi ?
Yüreğim de yanan bir taraf '' baban hasta, yaşamak sana haram '' diyor. Hala konuşuyor karşımda ki çocuk ben boğuluyorum med cezir edasında batan anılarım da. Ağlamaya hazır yanım göz pinarlarima kadar gelmiş , zor zaptediyorum. Ne olur sus senin acılanmış anilarin benliğimi yakıyor, beni zayıf tarafımdan vuruyor. Ağladığım senin anıların değil çocuk benim anılarım ,benim varlığım, benim kaybedişlerim,ezilişlerim,dönüşlerim ve yıkımlarım...
Gece karanlığı çökerken her gün yürümekle bitmeyecek yolların düşünerek geçtiğini fark ediyorum. Insanları sevebilmek kapasitemin artık yeni yeni heyecanlarla sağlanamadığını kendime telkin ediyorum. Nasıl bir halde dünyami hayal ediyorsam tersini görüyor olmamın mutsuz eden yanından kaçıyorum.Sevdiklerim ve sevmediklerimle şekillendirmeye takatimin olmadığı bir gelecekten kaçmaya cabalamalarim...Yoruyor beni değer verdiklerim ve hak etmediğini hissettiklerim. Şiirler yazıyorum boş yollar da ay ışığını ensemde hissederken . Şiirlerim okunmuyor ,dizeler tutmuyor..Ne yazık zaman geçiyor ve sadece eksik kalislarin,güzel hayalleri birlikte yaşamak istediklerinin yanında olamayacakları yahut ömürlerinin yetmeyeceği fikrinin önlenemez hissiyatını çaresizce anlıyorum.
Üzgünüm, ben sanırım bu günleri yaşamıyorum. Varlığımı ayaklarına paspas edercesine serdiklerim kıymet bilmiyor . Ezilmişlik hislerinde yanıp kavrulanlar egosuz benliğime çelmeler takıyor .Gözlerimi kapatıp kollarımı açıyorum düşlerime ...Birgün batımı düşlüyorum nefes alınabilecek yıldızları görülebilen, ciğerlerimi doyasıya doldurup, özgürce mutluluktan aglayabilecegim.
14 Haziran 2014 Cumartesi
YALNIZCA SENİ SEVDİM
Sana
söylemiştim, tüm türkülerimi yürüdüğüm yollarda..
Sana söylemiştim ,aşkımın en acıklı şarkılarını her gece.
Gidiyorum şimdi senden ,
Düşmüş omuzlarımda hüznümün yükü,
Harabeye dönmüş bir tersane gibi …
Yalnızlığımın martı çığlıkların da yankılanan aksini de alıp gidiyorum.
Ağlama gözlerim ;
Sevmek de neymiş ?
Aşkıyla ölmekte neymiş?
Unut yüreğim, içini kanatan herşeyi...
Bir zalimin yüreğin de kalmak da neymiş
Söyleme yüreğim…
Sana söylemiştim ,aşkımın en acıklı şarkılarını her gece.
Gidiyorum şimdi senden ,
Düşmüş omuzlarımda hüznümün yükü,
Harabeye dönmüş bir tersane gibi …
Yalnızlığımın martı çığlıkların da yankılanan aksini de alıp gidiyorum.
Ağlama gözlerim ;
Sevmek de neymiş ?
Aşkıyla ölmekte neymiş?
Unut yüreğim, içini kanatan herşeyi...
Bir zalimin yüreğin de kalmak da neymiş
Söyleme yüreğim…
Ağladım,söz
verdiğim halde susmadan ağladım.
Günümün her anında.
Aklımdan çıkaramadığım için çıldırdığım her an da.
Sahipsiz kaldı kalbim.
Dua ettim ve yine sensizliği diledim…
Günümün her anında.
Aklımdan çıkaramadığım için çıldırdığım her an da.
Sahipsiz kaldı kalbim.
Dua ettim ve yine sensizliği diledim…
Söylemedim
söz verdim ,
Acıttı mı hissetmedim dedim.
Asırlık bir çınar gibi dik durmaya çalıştım
Lakin yıkıldım sanırım…
Evim, neş’em,sevincim ve fikrim.
Gurura esir olup sevmem dedim.
Seni unutmak isterken göze geldim …
Ey benim kanayan göz nurum ,
Nasıl zalim bakışlarla vurdun beni ciğerlerimden...
Nasıl yıktın kıymadan gençliğime..
Acıttı mı hissetmedim dedim.
Asırlık bir çınar gibi dik durmaya çalıştım
Lakin yıkıldım sanırım…
Evim, neş’em,sevincim ve fikrim.
Gurura esir olup sevmem dedim.
Seni unutmak isterken göze geldim …
Ey benim kanayan göz nurum ,
Nasıl zalim bakışlarla vurdun beni ciğerlerimden...
Nasıl yıktın kıymadan gençliğime..
Harab oldum ,
Sitemlerimin çarpan feryatlarında savruldum .
İncitmedim fikrini, sadece ; seni sevdim...(üMiT)
Sitemlerimin çarpan feryatlarında savruldum .
İncitmedim fikrini, sadece ; seni sevdim...(üMiT)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)