yalnızlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yalnızlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2017 Perşembe

YALNIZIN KADERİ

          

               Vefa görmemiş yüreğini teslim edebileceği kimi kimsesi kalmamıştı dünyada. İnsanlardan umudunu kestiğinden beri , yalnızlığını unutmak için kedilere sevgisini sunar olmuştu. Ne nankördü gençliğini sömürenler. Evlenmek için tutuştuğu adamı reddedişi , kardeşlerinin çocuklarına bedava bakıcılık yapışı , elaleme hizmetçi gibi kılınması. Bir yerde değil çok yerde hata yapmış biliyordu . Sadece pişmanlık kotarirmiydi çileli geçen gençliği ?

            Bir yuvası olsaydı böyle terkedilmiş ,işe yaramaz ve kıymetsiz hissetmezdi mutlaka. Belki işi gücü olan çocukları olurdu. Akşamları çocuklarıyla oturacağı sofraları ve dizleri üstünde oturtup elleriyle ağızlarına lokmalar sokacağı torunları ... Hayali güzeldi ama gerçeklerin ağırlığı da beton gibi ağırdı. İnsan kendine kusermiydi acaba . Küskündü geçmişinde kendini perişan eden o anne tarafına. Doğurmadan ana olmak zorunda kalmıştı. Kahrettigi düzen ,kahrettigi bir hayatın enkazında yaşamaya mecbur bırakmıştı yalnızlığını.

           Ama bu nankör kedi her ağladığında elini yüzünü yalardı. Sanki bak ben senin yanındayım ,hiç ağlama hep yanındayım derdi. Ağlaması kesilirdi yaşlı kadının ,kırışıklıklarını burustura burustura gülerdi.

         Kirli koymuştu kedisinin adını. Sen kirli ben kirli der , ödül olarak yağa bandirdigi ekmekleri verirdi. Bir akşam yalnızlığını unuturcasina ağrıdı sırtı, nefesi taksit taksit çıktı göğsünden. Eski ahşap evin gaz lambası hiç kısılmadı o akşam. Yaşlı kadın inledi sabaha kadar ,kedi miyavladi . Sonra uzaklardan ezan sesleri duydu. Bir rahatlık çöktü üzerine kirli kedi kollarının arasına girdi. Sonsuz gibi gelen bir uykuya daldilar. Gözlerinin ağırlığında çocukluğunu gördü ,mutlu olduğu anları ...

      Sonra kendini gördü yer yatağında yatarken, kirli yüzünü yaliyordu. Patileriyle suratına dokunuyordu. Hissetmiyordu, " öldüm mü ben şimdi" dedi.
Ölmüştü ,ağlayamiyordu. Bir tek kedi onu terk etmemişti ,şimdi o kediyi terk ediyordu.

14 Kasım 2015 Cumartesi

RUHUMUZ DA SONBAHAR



Hayat son bahar gibi yapraklarınızı dökmeye başlamış olabilir .İnsanlar ,sanki sizi umursamaz gibi yüzünüze bakmıyor gibi de gelebilir...Yada sabah kahvaltınızı hazırlayacak birileri de yoktur belki,yalnızsınızdır ..Zor olan bunları bilmek değil kabullenip, yaşamaktır belki de...

Gece başınız yastığa gözyaşlarıyla birlikte iniyor ve kendinizi her zaman olduğundan daha beter hallerde hissediyorsanız...Mutluluk kelimesini duyduğunuzda bile yüreğinizde derin ve tarif edilemeyecek acılar oluyorsa..En kalabalık mekanlar da ;kendinizi kimsesiz,üşüyen ve acınacak hallerde görüyorsanız...İnsanların söyledikleri size anahtar kelime gibi geliyor ve bir çok sözde gözleriniz buğu buğu oluyorsa...Geçmişi düşününce yüzünüz ağlamaklı şekillere giriyorsa
...
Hatıralardan değil onların ayak seslerinden bile kaçınmaya çalışıyorsanız...Aniden kendinizi ortada ,bilmediğiniz kalabalıklarda savunmasız kalmış hissediyorsanız...Dünya çok güzel sözü size hiç bir anlam ifade etmiyorsa ...''Korkularımla yüzleşmenin vakti geldi '' dediğiniz halde geleceğe dair yoğun kaygı,endişe taşıyorsanız sorun yalnızca sizde...


İnsanlar, gemiler ve uçaklar birbirine çok benzerler..Her birinin ilerlemesi için rotaya ihtiyacı vardır..Eğer , rotanız yoksa ilerleyemezsiniz. Ve bir zaman sonra hayat kötü sürprizler hazırlayan zalim efendiye dönüşür .Yaşamanın ızdırab olduğu bu ve benzeri zamanlardır...
Yaşamınız da kendiniz için bir hedef belirleyin .Hedefleriniz hayata daha büyük kuvvetle tutunabilmek için gerekli olan donelerdir..Kısa vade de ve uzun vade de sahip olduklarınız için bir referans, sahip olmak isteyecekleriniz içinse bir teminat olacaktır rotanız..

Unutmayın uçakların rotası olmadan asla havada uçmazlar .Gemilerde rotasız kalırsa açık denizde kaybolurlar..İnsanlar da rotasız kaldığın da uçaklar ve gemilerden farksız olur. Yaşamak bir işkenceye dönüşür kendi ekseninizde döner durursunuz..

Eğer bu sıkıntılarınız sizin için daha fazla şekilde devam ederse bir danışmana başvurmanız menfaatinize olur...Psikolog ve psikiyatr arkadaşların misyonu da budur ki ;öncelikli önerim bir problem çözümsüz geliyorsa,kendi düşünme yetilerinizle çözüm bulamıyor ya da bulduğunuzçözümleri ulaşılmaz ,gerçekleştrilmez hissediyorsanız onlara başvurmanız yönündedir...
Sağlıklı günler...

14 Haziran 2014 Cumartesi

YALNIZCA SENİ SEVDİM



Sana söylemiştim, tüm türkülerimi yürüdüğüm yollarda..
Sana söylemiştim ,aşkımın en acıklı şarkılarını her gece.
Gidiyorum şimdi senden ,
Düşmüş omuzlarımda hüznümün yükü,
Harabeye dönmüş bir tersane gibi …


Yalnızlığımın martı çığlıkların da yankılanan aksini de alıp gidiyorum.
Ağlama  gözlerim ;
Sevmek de neymiş ?
Aşkıyla ölmekte  neymiş?
Unut yüreğim, içini kanatan herşeyi...
Bir zalimin yüreğin de kalmak da neymiş
Söyleme yüreğim…
Ağladım,söz verdiğim halde susmadan ağladım.
Günümün her anında.
Aklımdan çıkaramadığım için çıldırdığım her an da.
Sahipsiz kaldı kalbim.
Dua ettim ve yine sensizliği diledim…
Söylemedim söz verdim ,
Acıttı mı hissetmedim dedim.
Asırlık bir çınar gibi dik durmaya çalıştım
Lakin yıkıldım sanırım…
Evim, neş’em,sevincim ve fikrim.
Gurura esir olup sevmem dedim.
Seni unutmak isterken göze geldim …
 
Ey benim kanayan göz nurum ,
Nasıl zalim bakışlarla vurdun beni ciğerlerimden...
Nasıl yıktın kıymadan gençliğime..
Harab oldum ,
Sitemlerimin çarpan feryatlarında savruldum .
İncitmedim fikrini, sadece ; seni sevdim...(üMiT)

20 Mayıs 2014 Salı

KAF DAĞINI BULMAK

       Neden hüzün bu kadar tatlı acıtıyor içimizde ki sızlayan bir yeri .Ruhumuz geçmişin o unutulmayan anlarından kaçtıkça ; böyle mi yürek yangısına dönüşüyor hislerimizin gölgesi. Gözyaşlarıyla ıslamak kirpiklerimizin kaderi mi ki her hatırladığımız da ortak acıların bazı anları boğazımız da düğümlenen bir şeylere dönüşüyor.

      Sonraları hep aldırış etmezcesine uzaklaşılan anı mutsuzluğunun zamanla yarışı oluyor. Çiçekler büyür oysa ,yapraklar sonra sararır. Ömür bir yaprak misali sararıp bitecekken ,üç günlük dünya derdine koşturup kalp kırıp, incitip , dertle sarmalanmış ruhlarımızla kalıyoruz.

     Yalnızlaşıyoruz ,yalnızlaştırıyoruz, seviyoruz küfrediyoruz, eziyoruz, ezilirken saygı görmek için didiniyoruz. Boşluk öylesine büyüyor ki içimiz de ne yönümüzü ne dengemizi bulamıyoruz. Sonra ince bardakta ki demli çayın buğusundan dalıyoruz anıların gölgesine.Sonra yalnızlaştırıyor hayat ve sonrası hep aynı.Kırılmış kalpler ,boşluğa düşen beklentiler, gelmesini hayal ettiğimiz geçmiş ,ölmüş yakınlarımız. Hüzün müptelası oldukça kırılganlaşan yüreğimizi hergün toparlamak adına mücadeleler ,yeni kararlar. Yastığa koyduğun da başını alamadığın uykuları getirmeyen derin hesaplaşmalar.Gün içini iğdiş edip yeniden yeniden kendimizi aklıyoruz beynimiz de . Sabah yorgun gözler şekilsiz ve asık bir surat ve '' hala yaşıyorum ölemiyorum '' diyen iç sesimizle tam teşekküllü bir kavga .Oysa çocukluk düşlerimizde ki Kaf dağını bulmaya ramak kalmıştı anılar da olmasa...

3 Nisan 2014 Perşembe

ViCDAN



          
Kör  bir  bıçağı saplasaydın kalbimin en hassas yerine , şah damarımı kesip koparsaydın ,gözlerim bir tek ah etseydi namerdim. Vursaydın en masum yanımdan  , şaşıran yüz ifadene gülerek ölseydim.Hayat öyle  ağır  geliyor ki bazen kaldıramadığımız  yüklerden kaçınmak en kolay seçeneğimiz oluyor.

Hayatın içerisin de  birilerinin şefkatine,sevgisine, yüreğine  güvenebilmek gerekiyor…Bazen güvence  sandığınız  insanlar sizin  sığınabildiğiniz  tek liman haline  dönüşüyor. Tüm  fırtınalardan  yüreğinizi  koruyacak ,sizi yağmurlardan  ,gözyaşı nemlerinden esirgeyecek  sanıyorsunuz  insanları .Umud  ediyorsunuz  ,umutlarınızı besliyor  büyütüyor ve  tüm planlarınızı;  geliştirdiğiniz umutlar  üzerine  inşa  ediyorsunuz. Planlarınızın odak noktasın da  sizden başka  birileri var oluyor ,ama onlar  bilmiyor. Tüm heyecanların  derin hüsrana  dönüştüğü zaman da ise  sadece   yüreğiniz acımıyor. Sahip olduğunuz  tüm hayaller kış ayazında  ıslanıp sokağa terkedilmiş  bir  köpek yavrusu gibi kuyruğunu  kıstırıp  titremeye başlıyor.  Umutsuzluğu  en derin yaşadığımız zamanlarda  yüreğimizin  hissettiği tek duygu bu. Aşamıyoruz  ,nasıl bu döngüyü değiştireceğimizi bilmiyoruz. Çok insan olmak mı önemli olan vicdansız olmak mı bu ikilemi yaşamadan  hayatın o sert basamaklarını çıkmaya  çalışıyoruz. Bilinen tek bir gerçek var çok zorlanıyoruz. Bunu iyi biliyoruz.

        Bazen sadece umutlarımızı yitirmeyiz.Tüm yaşadıklarımız içinde güvenle sırtımızı yasladığımız insanlar da kaybettiğimizi hissettiren en önemli faktördür .İşte bu durum da sorguladığımız ne dünya, ne öz varlığımızdır.Sorguladığımız sadece vicdanımızdır. Ve var olan vidanımızla kendi kendimize cellat etmekte ki hünerimizi ; her defasın da daha büyük maharetle gösteririz. Oysa vicdan gerektiği yerde kullanılmalıdır...

21 Mart 2014 Cuma

ŞÜKRETMELİ İNSAN



Şems-i Tebrizi o kadar güzel bir  söz söylemiş ki  paylaşmak istiyorum.

Başına ne gelirse  gelsin,karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile sonunda.
‘’O ‘’ kimsenin bilmediği patikalar  açar.
Sen şu an göremesen de, dar geçitler ardında  nice  cennet bahçeleri var.
Şükret ! istediğini elde edince  şükrtetmek kolaydır.
Sufi; dilediği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

Bazen  artık kaçacak bir  noktamız yoktur. Öteye adım atacak mecalimiz yokken, ya da işler çözümleyemeyeceğimiz kadar  sarpa sarmışken ; çaresizliği en derin haliyle  iliklerimizin içinde  hissederiz. Yapmak istediklerimiz ,haklılıklarımız  veya tüm beklentilerimiz  eksik çıkmıştır. Öylesi durumlarda  bile  bizi bir görenin , duyanın olduğunu düşünmek ve hissetmek gerekli. İnanan insanlar  için dünya   nimetler deryası gibiyken, aynı zaman da  imtihanların verildiği engelli bir parkurdur.Öyle ki ,engeller  sonu bilinmez bir şekilde acıtarak ruhumuzu  zorlayabilir.

Oysa  gelecek tüm  gizemiyle  karşımızdadır .Umutlarımız ve geleceğimiz ulaşamadığımız  adadır. Çaresizlik etrafımızı saran engin denizdir. Gerçek yüzünü gördüğümüz insanlar , o denize  düşmemiz  için bekleyen köpek balıklarıdır. Karşımızda  göremesekte  sislerin içinde  bir ada altımızda  sandal var . Öyleyse  yürekte biriken bu gam niye?

Kendi kendimize  sorarız  bu soruları .Cevap seçeneği listede yazılı olmayan bir şıktır. Oysa  tek cevap vardır  her zaman ve daima ‘’Allah var  gaile yok’’.
Tüm hazin hallerin bir  çıkış noktası vardır.Tüm filmlerin bir sonu olduğu gibi  .En basit örneklemeyle kuralım teorimizi .Çocukluğunuzu  düşünün oynadığınız  oyunları .Tüm düşmeler  bir kalkmayla sonuçlanır. Hiçbir  düşüş ebediyen  beklemeyle  sonuçlanmaz.Her düşenin de  oyunun kalanını oynayabilmek için  umudu  vardır. Çocukken oynadığımız  tüm oyunlar  ,büyüyünce yaşayacağımız  dünyanın demo  versiyonu gibidir. Tüm kaçma kurtulma ,kucaklaşma ve rahatlamaları yaşayabilecek enerjiyi biz  içimizde saklarız.Umud  ederiz çocukken ve büyüdükçe  umud etmeyi önemsemeyiz ,duygularımızı değiştiririz ya da unuturuz.Umud  ettiğimiz şey ilahi bir  gücün bize  yardım edeceğidir. Bu yardım insana Allah ‘tan başkasından gelmez  . Tüm başlangıçlar  ondan olduğu gibi tüm güzellikler de  Yaradan’dan kuluna birer avans birer ikramiyedir.

İşte  tüm bu basit  kelimelerin ardında anlatılabilen ŞÜKÜR dür .Şükretmeli insan ,elinden gelen herşeyi yaptıysa;  değişmeyecek bir dengeye müdahale ettiği halde ,üzerine düşeni hakkıyla yaptıysa eğer…Şükretmeli ki Rahman onun yüreğine ilhak edebilmeli kabullenmenin hafifliğini .Şükretmeli ki insan hayatının geriye kalanını yaşayabilecek toparlayıcı mekanizmayı çalıştırabilmeli. Şükretmeli ki insan hayat ne kadar acıtsa da yaraladığı noktaları okşayabilmeli. Yüzüne bakılmayacak insanlarla hergün karşılaşıldığı halde  aynı ızdırabı hissetmeden yaşayabilmeli . Şükretmeli ki  yaşamasının acizliğini   kıymetli bir hale getirebilmeli. Tüm yaşananların kabullenebilme gücünü damarlarında  hissedebilmek için  şükretmeli insan.Şükürler olsun…