19 Nisan 2014 Cumartesi

DERTSİZ İNSAN YOKTUR

         Dert biter mi diye diye yaşarken kendine hiç sorma ! Derdin bittiği görülmüş mü? Yol bitmş, yön bitmiş, aşk bitmişde derdi biten bulunmamış bu fanilikte dünya da.Her ahmak bir başkasını dertsiz sanır. Oysa dertsiz kul yoktur bu cihan da. Büyüğün büyüdükçe ödediği bedellerin derdi , küçüğün  küçüldükçe büyüyen dertleri vardır. Ahmaklar hep başkasını dertsiz sandığındna beri ,bu kez de Allah'ın tek dertli kulu benim diye dertlenirler. Sanma bu alem de  rahat,huzur ve sükun içinde mutluluğu satın almış gibi tepe tepe kullananlar var. Kimse dertsiz kalamaz unutma.
     
        Dert insanın gönlünü pişirir mayasız bir çörek gibi. Dünyalıktan hevesini kırar gözünün açlığını siler. Erkek adamın saçına aklar gözüne gizlenmiş acılar yerleştirir. Kadın kısmı  kocar dertlendikçe olduğundan yaşlı gösterir. Acıya çok tahammül eden insanlarda tecrübe birikir. Bilirler ki herşey geçicidir ,her şey fanidir. Öyle ise elde kalmayacaklar için bu çırpınış niye? Bu debelenme hangi gerekçeyle?

         Ev al ,araba al,arsa al,al babam al...Nereye götüreceksin  ?
      
        Bu sebepledir ki acıya tahammül etmeyi keşfeden insanlar dertlenip kara kara düşünmezler .Her zorluğun altından kalkabilecek iradi gücü içlerin de yaratırlar. Bu durumlarının , dertlerin geçip geriye sadece zihinde anlardan parçalar olarak kalabileceğini bilirler. İnsanlar kendileriyle ilgili önemli kararlar verecekken bu sebepledir ki dertli , kederli , tasavvurlarının zayıfladığı anlar da hayati karar vermekten kaçınmalıdır. Çünkü bilinçaltın da bir mekanizma vardır ki kişi, bazen kendini batırmak için umursuzca çabalar. Sağlıklı düşünce geliştirdiği zamanlarda ki yaklaşım yerine bile bile lades der.
      
        Dertlendiğiniz de hatırlayın ki herşey geçecek ve sadece siz kalacaksınız. Kalıcı olan önemlidir. Öyleyse dertlenmeyelim ,derde düşüncede kaçınmadan yüzleşelim kendimizle. İşte bu açıdan bakışla  çözüm başlar...
         

14 Nisan 2014 Pazartesi

Hayat Beni Hiç Güldürecek Kadar Umutla Yaklaşmadı…




İçimi çekip ağlamak istediğim binlerce vakit oldu ömrüm boyunca.Göğüsümde darlanan nefesim ,boğularak ve titreyerek çıkan sesim , gözlerimin yanan yuvaları ve  yüzümü kapamak için mütemadiyen hazır da bekleyen ellerim vardı hep. Ağlamadım ağlayamadım…

Hani erkek olmanın demidir ya ,’’erkek adam ağlar mı?’’ diye  diye ağlamamaya alıştırdılar bizleri. Çocukken bile ‘’neden ağlıyorsun ? ‘’ diyemeyen insanların arasında büyümüştük. O zamandan miras kalan saklı duygular bu anlattıklarım. ‘’Ağlama sussss ağlama ‘’telkinleri ve gittikçe katılaşan bir yüreğin buz gibi tepkisiz yaklaşımları. Oysa ben ,senin dertlerini bile dinlesem ağlayacak kadar sulugözlüyüm!

Yaşlandıkça  yada hayat denen boş meşgalenin aslını gördükçe şunu öğrendim ki kimse mutlu değil! Ya hepimiz gizli ,çok iyi tiyatrocularız ya da zorluyoruz habire mutlu olmak adına sürencemeler de. Mutluluk ironik bir şey .Kişisel algılara göre değişebilecek kavramların toplamı. Mutlu olmaya çalıştıkça en derinden dah çok mutsuz olmayı öğreniyor,daha çok mutsuzluğumuzu hissediyoruz.

Bulgur pilavı ve kuru soğanlı fakirlik günlerimizin özlemini çekiyoruz.Herkezin dilin de aynı edebiyat kitabından çıkmış şekilde söylenen ‘’ fakirdik ama mutluyduk ‘’  sözünün midemi bulandıran imgeleri aklımı kaçırtıyor. Fakirken ben hiç mutlu değildim, gayet iyi biliyorum. Bunu hatırlayamayacak kadar alıkta değilim .Fakirdik ! ama  umutluyduk doğru önerme olabilir. O umutları kaybettikçe yalnızlaştık .Gördükçe görgüsüz olduk, çoğaldıkça azımsar olduk .Oysa umutlarımız bizi mütevazi ,efendi ,terbiyeli yapmıyormuydu? Umutlarımızı kaybettik kirli hayat yokuşun da bir yerde .Sonra  umutlarının mutluluğunu yaşayan başkalarını gördükçe kıskandık. Gördükçe mutlu insanları içimizde ki öküz olmaya öykünen kurbağa ortaya çıktı .

Mutluluk 8 harften ibaretti , Çok harfi yanyana getirdik 29 harfin tamamını öğrendik .Fayda etmedi bu 8 harfi bulmamıza. Param olsa mutluyum dedik.Çocuğum olsa,evim olsa,arabam olsa,işim olsa….Sonu şartlı önerme olan –sa ile biten onlarca kelimeyi yaşamış insanları görmeyi hiç beceremedik…

Ağlamak istiyorum  , mutsuzum çünkü. Sirayet etti karanlık ruhlardan bahtıma huzursuz umutsuzluk. Mutsuzum param olmadığından, evim olmadığından, arabam olmadığından değil…Umutlarımı kaybettiğim için mutsuzum.  Şen kahkahalarla kendimizi kandırırken biz hep mutsuzduk.Ağlamaya müsait yanımız hep hazırdı. Lakin ağlamaya utandık  yada düşman sevinmesin lafını  düstur belledik. Bekledik hayat ırmağının sonsuz akışını. Lakin zaman
bir tek ham meyvayı olgunlaştırıyordu .Yüreğimiz de hamdı acılarımızın yıkan çaresizliği karşısında. Palyaçoyu oynadık içimize sicim gibi akan yaşlarla ağladık.





5 Nisan 2014 Cumartesi

YUNUSLAR ÖZGÜRDÜR


Sanatçı olmak demek duyarlılıktır.Artık Avrupa ve Amerika yıldızları gibi sosyal sorumluluk gerektiren meseleler de bizim sanatçı kitlemizde (şimdilik aktör ve aktirisitin ötesine geçemedi) yer almaya başladı. Bunun en güzel örneklerinden birini  ki Türkiye de yayılmadan durdurulan Yunus Terapi Merkezleri ve Yunus Gösteri Parklarını kapattırmak için başlattılar. Kampanya amacına ulaştı gerçekten de çok hızlı bir refleks tpki oldu Türkiye 'de  Change.org dan başlatılan imza kampanyalarıyla bu merkezler kapatıldı.Peki bu  Sözde Yunus  Terapi Merkezlerine  denizin çılgın sörfçüleri nereden geliyor hiç düşündünüz mü? Hemen söyleyim popülasyonun yok edilmekte tek kaynağı var JAPONYA .Japonya da ki görüntüleri de lütfen izleyin.


Daha bununla da bitmiyor işin doğrusu  Yunuslar denizlerin süsüyken vahşileşmiş insanoğlu türlü bahanelerle onları bir yerlere kapamadının peşin de. Yunuslar özgür kalsın., onların yeri sadece denizler...
 

4 Nisan 2014 Cuma

SAHİPLİ HAYVANLAR BARINAKLARA ALINMASIN

             Sizler de benim gibi sosyal medyayı yakından takip eden ve hatta takiple kalmayıp , etkin bir biçim de kullanan bir bireyseniz kulağınız gözünüz sürekli açıktır.  Bu sabah yani 4 Nisan cuma günü arkadaşımın  ihbarıyla Hayvanseverler Ankara sosyal alanındna gördüğüm bir haberi paylaşmak istiyorum size.
              
          Olay Yaklaşık olarak Mart ayının 18 gibi gerçekleşiyor Kürşat Korkutmaz isimli hayvanseverin pittbull cinsi köpeği yedi emin vasıtasıyla elindne alınarak  Nevşehir Belediye  Barınağına yerleştiriliyor.Köpeğini düzenli olarak ziyaret eden Kürşat Korkutmaz 10 günün sonun da bakıyor ki can dostu kanlar için de ve öldürülmüş  Hemen jandarma , polis kolluk kuvetlerine haber veriliyor. Barınağa ait video kamera kayıtları alınıyor.Barınak veterineri köpeğin darp sonucu öldüğüne dair rapor veriyor. İşin en ilginç yanı hayvansever camianın da bildiği bir durum ; Nevşehir Barınağı kuş uçmaz kervan geçmez denen bir yerde ve gece bekçisi yok.Yani belli bir saatten sonra Barınağı yok etseniz sizi görecek kimse yok.Hayvansever camianın söylediği de şu  ki gündüz bile oradan elini kolunu sallayarak girip istediğini yapabilirsin diyorlar.Ne kadar hazin bir durum. Akşam mesai bitiminden sabah mesai başlangıcına kadar (17:00 -08:00 ) zavallı hayvanlar tamamen her türlü tehlikeye açık Allaha'a emanet bekliyorlar.
          Burada kızdığım konu birileri gece geliyor muhtemelen döğüştürmek için birkaç köpek alıp gidiyor ve bu köpeği öldürüyorlar.İddia bu! 
          Be kardeşim sen sahipli bir hayvanı yediemin olarak nasıl alıpta bir barınağa kapattırırsın.Üstelik böyle çaresiz bir barınak!
         İşte biz de hayvanseverler olarak arkadaşım Bahtsız Bedevi'nin istemi üzerine bir kampanya açtık . Change.org adresinde kampanyamız bu sahipli pitbull un öldürülmesiyle sonuçlanan olayda ki faillerin ve yedi emin başta olmak üzere soruna sebep olan her kimse  suçlularının bulunması için. Olayın görseline baktığınız da bu ızdırabı daha net anlayacaksınız.Lütfen bu tür durumlarda sessiz kalmayın .Hedefimiz yüzbin imza .İlk imzayı ben attım siz de bir imza atarak çok şeyi değiştirebilirsiniz. Blog anasayfasında ki Sahipli hayvanlar Barınaklara Alınmasın yazısına tıkladığınızda direkt olarak sizi imza kampayasının olduğu sayfaya çıkaracak.Haydi bir imza ile çok şey değişir ...

3 Nisan 2014 Perşembe

ÇAYDA Kİ ŞEKER OLABİLMEK (AŞKTA ERİMEK)

           Altı üstü seni seviyorum demek vardı cümlelerimizin çıkma  niyetinde,Dilimize her seferinde başka sitemli bir söz başka zahmetli bir terennüm geldi.Koptuk gönül telimizde en severek çaldığımız nağmeden. Çıkarmak istediğimiz sesler bunlar değilken yanlış notalardan bastık muhabbetin seslerini.Hayat bu denli  yoğun yaşatırken tüm sevgileri aklımızda; hissettiklerimiz   yüreğimize ve dilimize yansımadı.Bir aşkın sürencemesinde söylemek isteyipte dile getiremediklerimiz hanesine yazıldı tüm hayallerimiz...Bir kaç terenümün ardı sıra dilimizden sitem veryansından başka söz çıkmaz oldu...
    İstiyoruz ki;sadece  sevmekten konuşalım...Olmuyor işte ...Benliğimiz yaralı hallerinin en zalim tarafıyla yaklaşıyor tüm ağrıyan noktalarımıza...Her anıda başka bir yaşanmışlığı duyumsayarak uzaklaşıyoruz  dünya gerçeklerinden.. Geriye telafiler ve tedavisi uzun sürecek olan yürek yangınları kalıyor...
        Hayatı mesnetsiz gerçeklerden ibaret sananlar sadece yaşayıp giderken; siz takıldığınız inceliklerde beklemekte kalıyorsunuz..Beklemek; bir o kadar yormaktır zihnin fıtratında olan tüm samimi duyguları.Beklemek yormaktır ruhunuz da eyleme hazır tüm noktaları ... Bekliyorsunuz akıp geçmesi gereken zamanın üzerinize bıraktığı tüm kirlerin gidermesini...Oysa akan zaman , sadece keseden giden ve hazırdan tüketilen ömürden büyük bir dilim...Ömrün geçiyor ey fani uykuya yatırdığın acıların uyanmasın  diye beklerken.Oysa uyuyan sadece sensin ..Uyanmaya korkuyorsun ve bilmiyorsun neden uyanmak istemediğini.İncinmekten korkuyorsun,yüreğinin seni yine ateşe itmesinden çekiniyorsun...Biliyosun ki her defasında hata yapıyosun...Ve hata yapmak seni ölesiye incitiyor. Tüm yaşanacaklardan kaçıyosun istemeye istemeye.Hak etmedim diyorsun belkide (ben bunları  hak etmedim) Fakat hak ettiğinin ne olduğunuda düşünemiyorsun...
         İyiyi bilmeyen kötüyü nasıl ayırd edebilir , bunları anlayamıyorsun...Uyku girmiyor gözlerine ,dört duvardan ibaret sanıyorsun dünyanı..Yatak dar geliyor geceleri çekebildiğin ızdıraba,yorganlar az geliyor acılı hislerinin üşütmelerini kapatmaya. Ve sen yaz güneşlerinde üşüyosun.Aklın almıyor bekleme istasyonuna benzeyen ömrünün duraklarını.Anlamıyorsun  sen sevmelerin değerini.Anlayamıyorsun yüreğinin kulaklarına söylediklerini. Hayat kocaman bir karmaşa gibi sıktıkça nefesini;tüketiyorsun sevdiğini ve geleceğini..Belki anlarsınla başlayan cümlelerin var en çok...belki anlardım ne hissettiğini bilmiş olabilseydim..Uzaksın en yakın gördüğün anlarda bile kendine,uzaksın ve sıkılgan.Sebebini sende bilmiyorsun....
        
Senle kapansın gözlerim diyebilseydin bir kez olsun bana.Yarın öleceğini bilsen bile seninle mutluyum diyebilseydin...Kollarını sarabilseydin boynuma şartsız ve kuralsız,gözlerin gözlerime güneş gibi doğsun isteseydin.Bir gün taleb etseydin kalbimin anahtarını;al zaten kalbimde senin deseydim sana...Pembe hayallerimiz olmasada gri hüzünlerimizi paylaşabilseydik yürek yüreğe...Her sızıda  nefes nefese ömrün geçenlerine  dem vurabilseydik.Bir bardak çayla iki kesme şekerin vuslatına erebilseydik...İşte o zaman   sevgili belki  bizde erişirdik Kerem ve Aslı ya.