17 Ekim 2015 Cumartesi

Hayatımız Paradoks

    Kaşların karasına bile türküler yazılmış, oysa kaderin karasına hiç türkü yazmamış şairler. Umudun eksikliğinden midir bilinmez, hayaller bile kurulmamış. Ne acıdır oysa hayat gülümsemeyi bilmeyene, güneşi gördüğü için şükredemeyene...Denizler kadar paran,pulun olsa ne yazar ; dünya üç günlük ve üç kuruşluk. Kimse Azrail ile anlaşma da yapamamış.Düşünürsen hepsi boş, düşünemezsen işte sorun orada. Düşünememek ...Sıkıntımız bu olsa gerek. Saçımıza , giydiklerimize , herşeye gösterdiğimiz özeni ne ruhumuza ne beynimize gösteremiyoruz.

       Asgari ücrete ve pahalı zevklere sahip Müslümanlığımızı en iyi sarhoşken pişmanlıkla hatırlayan insanlar biziz . Hep imrenme ile geçen ,cv doldurduğumuz da beş para etmeyen özgeçmişlere sahibiz. Bir şeyler yanlış biliyoruz fakat düzeltemiyoruz. Bir atom bombası düşmeli diyoruz .Ama bizden uzağa sevdiklerimizden uzağa olmalı .Ne kadar benciliz ! Bunun da ölçütünü ve sınırımızı bilemiyoruz. Saygı göstermeden saygı görmeye çalışıyoruz. Sevgisizken sevilmek için çırpınmak gibi paradoks yaşatan denklemlerimiz var bilinç altımızda...
    Olmak istediğimiz kişilikle olduğumuz kişilik ve bizde gördükleri kişilik arasın da inanılmaz bir oransızlık var. Biz olmak istediğimiz kişiliği anlatıyoruz, onlar bizde görmek istedikleri kişiliği konuşuyor, biz de var olan kişilikse kırk kere kulp takıldığı halde yalama olmuş çaydanlık  gibi oransız eğreti duruyor. Ne yapmalıyız bilmiyoruz.Kimimiz dindarlık kisvesiyle yaşıyor, kimimiz ateist, kimileri etten vazgeçmeden sütten kaçıyor, bazen hoşgörü denizin de boğuluyoruz, hoşuz ama görülmüyoruz, bazen sadece abazayız derdimiz uçkurumuz ve vajen sıcaklığı .Kimimiz Hristiyan ve misyoner kimimiz Müslüman ve yolsuz. Bazen dindarız bazen sömürücü, bazen toplumsal pezevengiz .Karımızı başkaları beğensin diye giydiriyoruz. Bazen tek derdimiz bekarlığımız ;yastık yerine sarılacak ince belli az kullanılmış namuslu kızı arıyoruz. Seksüel fantazmalarımız var çoğu zaman .   
      Tüm bu açlıklarımıza rağmen biz tokuz aç arıyoruz. Sonra şair alıyor eline kalemi ;yazıyor mavi gözlerin hülyasına ,yeşil gözlerin belasına . Akşamlar sabah oluyor ,sabahlar günü doğuruyor. Ve yeni bir gün yeni umutlarını kaybetmeye hazır ruhsuz insanlarla dolup taşıyor .

13 Ekim 2015 Salı

     Biten bir günün ardından yaşananlardan geriye yüreğe ilmeklerle tutturulmuş anılar kalır. Umudu tükenmiş bir gencin,  o yirmi yıllık hayatına sığdırdığı, ızdırabını gözlerinde kızaran taraflardan okuyabilirken ;her dağın kendi dumanı sarar enginlerini fikri zihnimi karıştırıyor.Düşünemeyecek kadar yorgun olduğum bir zihin karmaşasın da bile bu denli derin hislenimleri yakalayan tarafım şaşırtıyor , kendime şaşırıyorum.

            Ne zamandan beridir insanlara  bu kadar acımasız yaklaşımlar kurar olduk. Ya da ne zamandır bu kadar yüreği çırpınan insanı görmezden gelecek kadar kör olduk bilmiyorum. Çok gülümseyen yanımı  ,derinlerine inmeden  hüzün yaşayan bir insanın yanın da takinamayacak kadar vicdanın acıtan silsilesini ensemde hissettim. Ağaçların bile yapraklarından vazgeçtiğini görürken çaresiz  tarafıma  sus diye emrettim. Aklımın için de o gence veryansın eden bir taraf kızgın ,yılgın ve  öfkeli.Yüreğimle bağırıyorum ona ...
      ''Sus çünkü içim acıyor '' çünkü senin yaşantından anlattığın cümleler de ben kendi acılarımı görüyor içsel bir matem havasında hüznün yakiciligini soluyorum. Konuşuyor, anlatıyor ama aslında sadece acısından yanan zihnimi soğutmaya çalışıyorum .Içilen çaylar soğuk ya da sıcak fark eder mi ? 
     Yüreğim de yanan bir taraf '' baban hasta, yaşamak sana haram '' diyor. Hala konuşuyor karşımda ki çocuk ben boğuluyorum med cezir edasında batan anılarım da. Ağlamaya hazır yanım göz pinarlarima kadar gelmiş , zor zaptediyorum. Ne olur sus senin acılanmış anilarin benliğimi yakıyor, beni zayıf tarafımdan vuruyor. Ağladığım senin anıların değil çocuk  benim anılarım ,benim varlığım, benim kaybedişlerim,ezilişlerim,dönüşlerim ve yıkımlarım...

            Gece karanlığı çökerken her gün yürümekle bitmeyecek yolların düşünerek geçtiğini fark ediyorum. Insanları sevebilmek kapasitemin artık yeni yeni heyecanlarla sağlanamadığını kendime telkin  ediyorum. Nasıl bir halde dünyami hayal ediyorsam tersini görüyor olmamın mutsuz eden yanından kaçıyorum.Sevdiklerim ve sevmediklerimle şekillendirmeye takatimin olmadığı  bir gelecekten kaçmaya cabalamalarim...Yoruyor beni değer verdiklerim ve hak etmediğini hissettiklerim. Şiirler yazıyorum boş yollar da ay ışığını ensemde hissederken . Şiirlerim okunmuyor ,dizeler tutmuyor..Ne yazık zaman geçiyor ve sadece eksik kalislarin,güzel hayalleri birlikte yaşamak istediklerinin yanında olamayacakları yahut ömürlerinin yetmeyeceği fikrinin önlenemez hissiyatını çaresizce anlıyorum.
     

        Üzgünüm, ben sanırım bu günleri yaşamıyorum. Varlığımı ayaklarına paspas edercesine serdiklerim kıymet bilmiyor . Ezilmişlik hislerinde yanıp kavrulanlar egosuz benliğime çelmeler takıyor .Gözlerimi kapatıp kollarımı     açıyorum düşlerime ...Birgün batımı düşlüyorum nefes alınabilecek yıldızları görülebilen, ciğerlerimi doyasıya doldurup, özgürce mutluluktan aglayabilecegim.

12 Mayıs 2015 Salı

Mevlana Oğluna Der Ki ;

     Sonsuz güzel öğütler alabileceğimiz tasavvuf  ve edebin öğreticisi Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin her sözü kendi başına  sosyolojik tespit , psikolojik olumlama,  kişisel gelişim de doktrin niteliği taşıyan birer rehberdir.zaman zaman hikayeleriyle ve Mesnevi gibi büyük bir kültür hazinesiyle yararlandığımız bu önemli zatın oğlu Bahaeddin'e tavsiyeleri bugün bile uygulandıkça insanlığı arttıracak  olumlamalar taşır ...

MEVLANA OĞLUNA DER Kİ:

“Bahaeddin!
Eğer daima cennette olmak istersen,
herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!
Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma!
Merhem ve mum gibi ol!
İğne gibi olma!
Eğer hiç kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen,
Fena söyleyici!
Fena öğretici!
Fena düşünceli olma!

Çünkü bir adamı dostlukla anarsan, daima sevinç içinde olursun..
İşte o sevinç Cennetin ta kendisidir.
Eğer bir kimseyi düşmanlıkla anarsan, daima üzüntü içinde olursun.
İşte bu gam da cehennemin ta kendisidir.
Dostlarını andığın vakit içinin bahçesi çiçeklenir,
gül ve fesleğenlerle dolar.
Düşmanları andığın vakit, için dikenler ve yılanlarla dolar,
canın sıkılır, içine pejmürdelik gelir..
Bütün peygamberler ve veliler, böyle yaptılar,
içlerindeki karakteri dışarı vurdular.
Halk onların bu güzel huyuna mağlup olup tutuldu,
hepsi gönül hoşluğu ile onların ümmeti ve müridi oldular.”

Mevlana oğluna der ki:

Bahaeddin!
Düşmanını sevmek, düşmanının da seni sevmesini istersen,
Kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle, o düşman senin dostun olur;
Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır.

9 Mart 2015 Pazartesi

BAZEN İNSANLAR SADECE UMUDUNUZU KIRAR VE FARKETMEZLER!

İnsanın yaşama umudu ile ilgili pek çok hikaye ,öykü,kişisel gelişim makalesi okumuşsunuzudr. Bence en anlamlılarından birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Herkesin başaramazsın dediği nokta da  yapılması gerekeni net bir şekilde ortaya koyan mini bir hikaye var sırada. Buyrun beraber okuyalım.

     Bir kurbağa sürüsü yağmur sonrası  ormanda zıplarken, içlerinden ikisi derin bir çukura düştü. Bütün kurbağalar  derin çukurun etrafına toplandılar.Hepsi çaresizlikle aşağı baktı .Çünkü çukur bir hayli derindi ve arkadaşlarının zıplayarak çukur dışına  çıkması mümkün görünmüyordu.
Çukur dışında ki kurbağalar,aşağıda çukurda kalan kurbağlara boşuna uğraşmamalarını söylediler.

- "Çukur çok derin, dışarı çıkmanız imkansız." Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam ettiler. Yukarıdakiler ise hala boşuna çırpınıp durmamalarını,  ölümün onlar için kurtuluş olacağını söylüyorlardı.Olasılık ihtimallerindne konuşuyorlar sonuç hep ümitsi sözlerle bitiyordu. Sonunda kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilendi ve mücadeleyi bıraktı. Çukurun dibine çöktü ve kader olarak gördüğü ölümün gelmesni beklemeye koyuldu. :Umutsuzdu çünkü umud edebilecke bir şey yoktu göründüğü kadarıyle. Öteki kurbağa  ise  hiç durmadan çabalamaya devam etti. Yukarıdaki kurbağalar ise , çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürdüler. Onlara göre kabullenmeli ve kaderi olan ölümü beklemeliydi.
     Ne var ki,  çukurdaki kurbağa son bir hamle ,ardından bir hamle daha yaptı ,bir hamle daha yaptı, en son  kez daha yükseğe sıçramayı başardı ve çukurdan çıktı. Çünkü, bu kurbağanın kulakları sağırdı. Çukurdaki arkadaşını umutsuzluğa sürükleyen sözlerin hiç birini duymamış ve cesartini ,umudunu hiç kaybetmemişti. Böylece arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine kulak asmamıştı. "Ümidini kaybetmiş bir insanın, başka kaybedecek bir şeyi yoktur"

Güzel Hayat Yaşamak İçin İpuçları

Geçen bir günün ardından yine öğrendiklerime yenileri katıldı .Hayat mutlu olmaya dair dip notlarını el altından gönderme becerisine sahip muhteşem bir mucize. Birkaç saate bitecek olan bu ve önce ki günler şunu öğretti bana ;
-Bazen en yakınınızda ki insanlar hislerinizi,sıkıntılarınızı bilemez.Ne hissediyorsanız onu anlatın...
-Aklınızın yatmadığı ve sizi zorlayacak hiçbir duruma evet demeyin.HAYIR demek bazen en büyük kurtarıcıdır.
- Mutlu olmak için kimsenin hayatının düzene girmesini bekleme ...
- Salt olarak birey sensin ,en önemli olan da sensin!
-İnsanlar kendilerine lutfettiğin yaklaşımı hak ettikleri olarak algıladığın da bir adım geriye çekil ve uyar.
- Bazen insanlar tahammül edilmez olur buna bende dahilim o eşek saatler de kimseye yaklaşma.
- Düzen ;yaratıcı zeka, patlayan fikirler ve erdemlerin karşısında olabilir . Bazen sistemin hata mesajı verir. O anlar da özüne dönmek için olumlu düşünmek ve en haşmetli anılardan bir sunum anımsamak gerekir.
-Ve depresyon siz ona kapı araladığınız da kapınızı çalar. Vefasızlıkları, sıkıntıları, korkuları bırakın .Şimdinin , şu anın ve geri gelmeyecek olan dününüzün kıymetiyle anınızı kıymetlendirin.
-Her zorluğun kendine özgü bir yol güzergahı vardır. Ve bu yol güzergahları sizlerin sıradanlaşmamış yanlarınızı ,sıralı düşünme alışkanlığı kazanmamış yaratıcı yanlarınızı tetiklediği sürece kıymetlidir.Zorlukları sizi itekleyen güçlere dönüştürüdüğünüz sürece sorunları aşma beceriniz artar.
-Kaktüsler susuz kaldığında yaşama becerisi gösteren ve gelişen bitkilerdir. Hayata bir kaktüs gibi tutunurken en dikenli zamanlarınız da sevdiklerinizden uzak durun...

Gerisinde dipnotlarımı sonra ki bir zaman yazılmak üzere beynime hapsediyor ve bırakıyorum.Biliyorum ki amnezik düşünme sistemim nasıl olsa bunları unutacak .Ve ben yine içimde ki hümanist yanımı kamuflaj olarak kullanıp kendimi kandıracağım.