5 Aralık 2015 Cumartesi

HANGİ KORKU HANGİ DAVRANIŞA SEBEP OLUR?

           Davranış psikolojisin de insanların her olumsuz yaklaşımın altında başka bir sorunlu duygu yatar . Hangi korku hangi tavrı yaratır biliyormuyuz ? İşte  sizler için davranışlara  yönelik yazı hazırladık .

-Güçsüzlük korkusuna sahip insanlar DİKBAŞLILIK tavrı ile dikkat çekerler .

-Yetersizlik korkusu (Cinsel olarak) sahip bireyler eş,sevgili ilişkisinde ileri derece KISKANÇLIK tavırlarıyla dikkat çekerler.

-Değersizlik korkusuna sahip bireyler KİBİR ile korkularını kamufle ederler.

-Kabul Görmeme Korkusuna sahip bireyler içinse MÜKEMMELİYETÇİLİK yaklaşımı kendilerinden korkularından kaçmanın en iyi yolu olarak karşımıza çıkar.

-Suçlanma Korkusuna sahip insanlar YALANCILIK tavırlarıyla dikkat çekerler.

-Yokluk Korkusu derin ve kötü bir duygudur ki kişide dışa dönüklükte gösterge tavrı CİMRİLİK olarak yansır.

-Aşağılanma Korkusuna sahip bireyler de yine KİBİR tavrıyla toplum da kendilerini gösterirler.

-Yalnız kalma korkusuna sahip bireyler ise AŞIRI SOSYALLİK tavrıyla toplumda kendilerini gösterir.

         Şimdi çevremizde ki insanların davranışlarına  belki biraz daha empati ile yaklaşabiliriz.



30 Kasım 2015 Pazartesi

GÜLLERİ ÇELİKLEMENİN TAM ZAMANI

              Bahçesi olan tüm ev sahiplerinin hayalidir  rengarenk  çiçeklerle  bahçesini  süslemek . Yaşadığımız  coğrafyada ise  sahip olunabilecek en güzel çiçeklerden biride  güller. Kasım ayının son haftaları gülleri  çeliklemek için en uygun zamanlardan biri .En azından  ben  bahçemizde ki gülleri çoğaltmak için bu günleri tercih ediyorum .
             
            Yeni  bir  gül elde  etmenin tohumdan çoğaltmak dışında  çok daha kolay yöntemleri var . Bunlardan birkaçını  hemen size  aktarayım;
- Gül çelikleri   kum yastıklarına  yatırılarak dört mevsimde çoğaltılabilir .
-Gül  çelikleri direkt  olarak toprağa dikilir .
-Köklendirme hormonuyla muamele edilerek  toprağa köksüz olarak dikilir.
-Suda bekletlen çelikler  köklenince   toprağa göçürülür .

             Ben kendi  kullandığım ve bana  göre  en kolay gül çelikleme yönteminden bahsetmek istiyorum .

             Gül çelikleri  sağlam  gül dallarının yaşlı olmayan dallarından seçilir .Bunun için tercihen birönceki yılın sürgün dallarını kullanabilirsiniz. Kestiğiniz  çelikler üzerinde  en az üç göz olacak şekilde  kesilir ,budanır . Buradaki üç göz  kavramı en az ölçüttür daha fazla gözle de aynı sonuca ulaşabilirsiniz.

           Gül çeliklerini patatesler  üzerine  saplayarak  toprağa  dikerseniz .Gül çeliğinin  su ve nemli ortam ihtiyacını toprakta patates karşılayacağı için  kökelendiği sürece kadar patates daimi olarak kökü sulu tutacaktır. Patatesin çürüme  döneminde  çeliğimiz köklendiği için de  gül fidanına dönüşecek ve  baharda  sapasağlam  bir  şekilde  gül  vermeye başlayacaktır.
  
        

      Bu durumu sadece güller için düşünmeyin benzer olan tüm formdaki bitkiler de işe yarar . Kamelyalar,açelyalar  ,orman gülleri,şakayıklar  vesair  deneme yapabilirsiniz.  Patateslere  en üstteki  fotoğrafta  gördüğünüz şekilde  sapladığınız  çelikleri saksıya ya da isterseniz  direkt olarak bahçeye dikerek büyümelerini sağlarsınız .

 Güllerle ilgili farklı birkaç  bilgide yoğun  renkli çiçekler açmaları için  yapılan alışıla gelmiş uygulamaların dışında  uygulamalar olduğu . Örneğin   güllerin zeytinyağı sevdiğini biliyormuydunuz ?
 
    Uzun  süre çiçek açmayan gül dalları (ağaç demeyi seviyorum aslın da) için  dalların kök kısımlarına   doğru yağ verme yapılır. Keza  ilkbahar ve sonbahar  iyi cins  güllerde sürgün verme  ve yapraklanma zamandır .Bitkiler bu dönemde  yenilenirler. Köklerine doğru bitkiye  bir  bardak su bardağı ölçütünde  verilen zeytinyağı  onların kısabirsürede canlanmasını ve yeniden gül açmalarını sağlar.



Konu  güller  olunca    aslında o kadar çoks öyleyecek söz var ki . En eski gül açtırma yöntemlerinden biri de   hayvan iç yağlarının  ya da diğer bir deyişle özellikle  büyükbaş karın yağlarının (işkembe civarında  zar şeklinde çıkan yağlardan bahsediyorum) gül fidelerinin dibine  gömülmesiyle yapılan  yöntemdir.  Fide dibinde gömülüolan yağlar   toprağa karıştıkça bitkide büyük yapraklı  ve  katmeri bol yoğun kokulu  çiçekler açma eğilimi başlar.  Bunlar  en eski bildiğim gül açtırma yöntemi .

Birde  bahçivan yöntemidenen bir  usul var .Hemen ondan da size bahsedeyim . Güller  çiçeklenipbirsüre sonra yapraklarını döktüğünde   .Bitki sapının üzerinde bir kapsul görünümü andıran yapı ortaya çıkar .Bugüllerin tohumbankasıdır .(Buraya bir gülen surat koyduğumu farzedin). Eğer bu tohum keseciklerini gülün üzerinden ayıklamazsanız  gül  tohum geliştirmeye yani yaşamsal anlamda üremeisteğini yerine getirmeye çalışmaktan yeni güller açmayacak dolayısyla ,dolayısıyle  bitkiniz  yeşil bir çalı olacaktır .Bu tohum kapsüllerini uygun bir şekilde  güllerden uzaklaştırdığımız sürece bitkimiz güzel çiçekler açacaktır.Şimdikendi bahçemin güllerinden birkça resim atayım.
 







14 Kasım 2015 Cumartesi

RUHUMUZ DA SONBAHAR



Hayat son bahar gibi yapraklarınızı dökmeye başlamış olabilir .İnsanlar ,sanki sizi umursamaz gibi yüzünüze bakmıyor gibi de gelebilir...Yada sabah kahvaltınızı hazırlayacak birileri de yoktur belki,yalnızsınızdır ..Zor olan bunları bilmek değil kabullenip, yaşamaktır belki de...

Gece başınız yastığa gözyaşlarıyla birlikte iniyor ve kendinizi her zaman olduğundan daha beter hallerde hissediyorsanız...Mutluluk kelimesini duyduğunuzda bile yüreğinizde derin ve tarif edilemeyecek acılar oluyorsa..En kalabalık mekanlar da ;kendinizi kimsesiz,üşüyen ve acınacak hallerde görüyorsanız...İnsanların söyledikleri size anahtar kelime gibi geliyor ve bir çok sözde gözleriniz buğu buğu oluyorsa...Geçmişi düşününce yüzünüz ağlamaklı şekillere giriyorsa
...
Hatıralardan değil onların ayak seslerinden bile kaçınmaya çalışıyorsanız...Aniden kendinizi ortada ,bilmediğiniz kalabalıklarda savunmasız kalmış hissediyorsanız...Dünya çok güzel sözü size hiç bir anlam ifade etmiyorsa ...''Korkularımla yüzleşmenin vakti geldi '' dediğiniz halde geleceğe dair yoğun kaygı,endişe taşıyorsanız sorun yalnızca sizde...


İnsanlar, gemiler ve uçaklar birbirine çok benzerler..Her birinin ilerlemesi için rotaya ihtiyacı vardır..Eğer , rotanız yoksa ilerleyemezsiniz. Ve bir zaman sonra hayat kötü sürprizler hazırlayan zalim efendiye dönüşür .Yaşamanın ızdırab olduğu bu ve benzeri zamanlardır...
Yaşamınız da kendiniz için bir hedef belirleyin .Hedefleriniz hayata daha büyük kuvvetle tutunabilmek için gerekli olan donelerdir..Kısa vade de ve uzun vade de sahip olduklarınız için bir referans, sahip olmak isteyecekleriniz içinse bir teminat olacaktır rotanız..

Unutmayın uçakların rotası olmadan asla havada uçmazlar .Gemilerde rotasız kalırsa açık denizde kaybolurlar..İnsanlar da rotasız kaldığın da uçaklar ve gemilerden farksız olur. Yaşamak bir işkenceye dönüşür kendi ekseninizde döner durursunuz..

Eğer bu sıkıntılarınız sizin için daha fazla şekilde devam ederse bir danışmana başvurmanız menfaatinize olur...Psikolog ve psikiyatr arkadaşların misyonu da budur ki ;öncelikli önerim bir problem çözümsüz geliyorsa,kendi düşünme yetilerinizle çözüm bulamıyor ya da bulduğunuzçözümleri ulaşılmaz ,gerçekleştrilmez hissediyorsanız onlara başvurmanız yönündedir...
Sağlıklı günler...

17 Ekim 2015 Cumartesi

Hayatımız Paradoks

    Kaşların karasına bile türküler yazılmış, oysa kaderin karasına hiç türkü yazmamış şairler. Umudun eksikliğinden midir bilinmez, hayaller bile kurulmamış. Ne acıdır oysa hayat gülümsemeyi bilmeyene, güneşi gördüğü için şükredemeyene...Denizler kadar paran,pulun olsa ne yazar ; dünya üç günlük ve üç kuruşluk. Kimse Azrail ile anlaşma da yapamamış.Düşünürsen hepsi boş, düşünemezsen işte sorun orada. Düşünememek ...Sıkıntımız bu olsa gerek. Saçımıza , giydiklerimize , herşeye gösterdiğimiz özeni ne ruhumuza ne beynimize gösteremiyoruz.

       Asgari ücrete ve pahalı zevklere sahip Müslümanlığımızı en iyi sarhoşken pişmanlıkla hatırlayan insanlar biziz . Hep imrenme ile geçen ,cv doldurduğumuz da beş para etmeyen özgeçmişlere sahibiz. Bir şeyler yanlış biliyoruz fakat düzeltemiyoruz. Bir atom bombası düşmeli diyoruz .Ama bizden uzağa sevdiklerimizden uzağa olmalı .Ne kadar benciliz ! Bunun da ölçütünü ve sınırımızı bilemiyoruz. Saygı göstermeden saygı görmeye çalışıyoruz. Sevgisizken sevilmek için çırpınmak gibi paradoks yaşatan denklemlerimiz var bilinç altımızda...
    Olmak istediğimiz kişilikle olduğumuz kişilik ve bizde gördükleri kişilik arasın da inanılmaz bir oransızlık var. Biz olmak istediğimiz kişiliği anlatıyoruz, onlar bizde görmek istedikleri kişiliği konuşuyor, biz de var olan kişilikse kırk kere kulp takıldığı halde yalama olmuş çaydanlık  gibi oransız eğreti duruyor. Ne yapmalıyız bilmiyoruz.Kimimiz dindarlık kisvesiyle yaşıyor, kimimiz ateist, kimileri etten vazgeçmeden sütten kaçıyor, bazen hoşgörü denizin de boğuluyoruz, hoşuz ama görülmüyoruz, bazen sadece abazayız derdimiz uçkurumuz ve vajen sıcaklığı .Kimimiz Hristiyan ve misyoner kimimiz Müslüman ve yolsuz. Bazen dindarız bazen sömürücü, bazen toplumsal pezevengiz .Karımızı başkaları beğensin diye giydiriyoruz. Bazen tek derdimiz bekarlığımız ;yastık yerine sarılacak ince belli az kullanılmış namuslu kızı arıyoruz. Seksüel fantazmalarımız var çoğu zaman .   
      Tüm bu açlıklarımıza rağmen biz tokuz aç arıyoruz. Sonra şair alıyor eline kalemi ;yazıyor mavi gözlerin hülyasına ,yeşil gözlerin belasına . Akşamlar sabah oluyor ,sabahlar günü doğuruyor. Ve yeni bir gün yeni umutlarını kaybetmeye hazır ruhsuz insanlarla dolup taşıyor .

13 Ekim 2015 Salı

     Biten bir günün ardından yaşananlardan geriye yüreğe ilmeklerle tutturulmuş anılar kalır. Umudu tükenmiş bir gencin,  o yirmi yıllık hayatına sığdırdığı, ızdırabını gözlerinde kızaran taraflardan okuyabilirken ;her dağın kendi dumanı sarar enginlerini fikri zihnimi karıştırıyor.Düşünemeyecek kadar yorgun olduğum bir zihin karmaşasın da bile bu denli derin hislenimleri yakalayan tarafım şaşırtıyor , kendime şaşırıyorum.

            Ne zamandan beridir insanlara  bu kadar acımasız yaklaşımlar kurar olduk. Ya da ne zamandır bu kadar yüreği çırpınan insanı görmezden gelecek kadar kör olduk bilmiyorum. Çok gülümseyen yanımı  ,derinlerine inmeden  hüzün yaşayan bir insanın yanın da takinamayacak kadar vicdanın acıtan silsilesini ensemde hissettim. Ağaçların bile yapraklarından vazgeçtiğini görürken çaresiz  tarafıma  sus diye emrettim. Aklımın için de o gence veryansın eden bir taraf kızgın ,yılgın ve  öfkeli.Yüreğimle bağırıyorum ona ...
      ''Sus çünkü içim acıyor '' çünkü senin yaşantından anlattığın cümleler de ben kendi acılarımı görüyor içsel bir matem havasında hüznün yakiciligini soluyorum. Konuşuyor, anlatıyor ama aslında sadece acısından yanan zihnimi soğutmaya çalışıyorum .Içilen çaylar soğuk ya da sıcak fark eder mi ? 
     Yüreğim de yanan bir taraf '' baban hasta, yaşamak sana haram '' diyor. Hala konuşuyor karşımda ki çocuk ben boğuluyorum med cezir edasında batan anılarım da. Ağlamaya hazır yanım göz pinarlarima kadar gelmiş , zor zaptediyorum. Ne olur sus senin acılanmış anilarin benliğimi yakıyor, beni zayıf tarafımdan vuruyor. Ağladığım senin anıların değil çocuk  benim anılarım ,benim varlığım, benim kaybedişlerim,ezilişlerim,dönüşlerim ve yıkımlarım...

            Gece karanlığı çökerken her gün yürümekle bitmeyecek yolların düşünerek geçtiğini fark ediyorum. Insanları sevebilmek kapasitemin artık yeni yeni heyecanlarla sağlanamadığını kendime telkin  ediyorum. Nasıl bir halde dünyami hayal ediyorsam tersini görüyor olmamın mutsuz eden yanından kaçıyorum.Sevdiklerim ve sevmediklerimle şekillendirmeye takatimin olmadığı  bir gelecekten kaçmaya cabalamalarim...Yoruyor beni değer verdiklerim ve hak etmediğini hissettiklerim. Şiirler yazıyorum boş yollar da ay ışığını ensemde hissederken . Şiirlerim okunmuyor ,dizeler tutmuyor..Ne yazık zaman geçiyor ve sadece eksik kalislarin,güzel hayalleri birlikte yaşamak istediklerinin yanında olamayacakları yahut ömürlerinin yetmeyeceği fikrinin önlenemez hissiyatını çaresizce anlıyorum.
     

        Üzgünüm, ben sanırım bu günleri yaşamıyorum. Varlığımı ayaklarına paspas edercesine serdiklerim kıymet bilmiyor . Ezilmişlik hislerinde yanıp kavrulanlar egosuz benliğime çelmeler takıyor .Gözlerimi kapatıp kollarımı     açıyorum düşlerime ...Birgün batımı düşlüyorum nefes alınabilecek yıldızları görülebilen, ciğerlerimi doyasıya doldurup, özgürce mutluluktan aglayabilecegim.