25 Mart 2014 Salı

KÜPE ÇİÇEĞİ (Fuchsia )


                 Eski evler zeytinyağlı yaprak sarması kokardı akşam saatlerin de.Ve sabahları sulanan domates ve salatalık bahçelerinden mis gibi kokular yükselirdi gün boyu. Bahar gelirken hep o kokuları anımsarım  .Dimağımda kalan unutamadığım lezzetlerdir onlar. Bahçe ve botanikle alakalı olanlarınız varsa ne demek istediğimi anlamış gibidirler. Şimdi sizlere daha önce ağaçlar .net adresinde paylaştığım bir yazımı sunuyorum.
      Eskiden küpelileriyle (fuchsia)  meşhur bir komşumuzla sohbet ettik .Kendisi eli yeşil diyebileceğimiz insanlardan biriydi ki hiçbir sebzeyi pazardan ,manavdan aldığını görmemiştik. Herşeyi yetiştirirdi bu komşumuz.

Sohbetin en tatlı yerine geldik küpeliler...Aklıma gelen küpelilerle ilgili tüm soruları sordum kendisine. Eski komşumda güzel bir profesör edasında cevapladı...

Küpelilerin yaprak dökme sebebini sordum önce(benim yeni aldıklarım bol bol yaprak döküyor) Alışmadığı suyla sularsam dökermiş yapraklarını. Su soğuk olarak verilince birde soğuk hava da musluk suyu verilince hem yaprak döker hemde dökmediği yapraklarda kahverengi lekeler olurmuş...Helal sana Remziye Teyze dedim . Küpelilerin büyümemek için hiç sebebi yokmuş .

Bahar aylarıyla birlikte yetişkin küpelilerin boyu iki karış olanların '' tepesini çimdiğinin arasında kır dibine sapla ''dedi Remziye Teyze. Böyle yapılınca o sene bol yaprağı , dalı olurmuş küpelinin.

Hemen sordum Remziye Teyze ye '' Ya çiçek açmazsa küpeli onun için napalım ? ''dedim. Cevaplar peşin ve öz '' O zaman da alıp serin gölgeli bir yere koyarsın sabah, akşam üstüne su serpelersin '' dedi. '' Sadece bumu diye sordum '' şaşırarak '' olur mu ? '' dedi. '' Bir evde küpeli en çok cereyan alan yeri sever, eğer açmıyorsa ev çok sıcaktır,küpeliler ağa kızı gibidir hava alan evi sever '' diyor.

Eskiden kuyudan çektiği sularla sularmış küpelilerini Remziye Teyze...'' Şimdi kendime bakamıyorum ,çiçekleri özledim ama ...'' diyor yarım cümlesinin ucunda bir özlem var sanki...

Bahçesinde beslediği güvercinlerin gübresini toz haldeyken sulandırır azıcık verirmiş küpelilerine ...'' Azıcık haa yoksa yakar kavurur'' diyerek uyandırıyor, sanki deneme yapacağımı bilmiş gibi.

Hemen soruları ardı ardına soruyorum '' çiçek dökerse niye döker küpeli ? '' diyorum . Cevap hazır ve tek kelime '' Sıcaktan '' . Aşırı sıcaklar başladığında küpeliler eğer serin bir yerde değilse ve nem almıyorsa mutlaka çiçek dökerlermiş. Bunu önlemek için eskiden serin dip havadar yerlere taşırlarmış küpelilerini .

''Çiçek açması için bol bol serinlet yaz sıcağında '' diyor Remziye Teyze..

-Yazının görseli www.agaclar.net kullanıcısı almira'nındır.Ve siteden alınmıştır.

23 Mart 2014 Pazar

FAL SANILANLAR (2.KISIM)



Herkez Fal bakıp, bakı yapabilir mi?

Bu soru çok tartışılabilecek  bir konu. Herkez  gelecekten birşeyleri  görebilsey di , o halde  gelecek dediğimiz kavram var olurmuydu?
Bu  durum ,beklenen bir misafirin; evinize gelmeden önce tüm hazırlıklarını halletmeniz gibi olurdu.Eşittiri herkez aşırı derecede mükemmel olabilirdi.Hata kavramı olmazdı,insanlar daha fazla kurnazlaşırdı. Zaman  dediğimiz algı içerisin de  insanlar   kendi geleceklerini görebilirler. Bu anlık vizyonlar, durugörüler ,çağrışımlar ,psikometri ya da  dejavü benzeri durumlarla  ortaya çıkar.Fakat gelecekten ya da kendi geleceğinden birşeyleri gören insanlar  genellikle bunun farkında olmazlar. Bakı yapanlar,medyumlar ya da  psişikler  gelecekten kesitler görmeden önce  mutlaka  bir tetikleyiciyle  trans haline geçerler. Trans hali ,deneyimi gerçekleştiren kişiye göre değişmekle birlikte tetiklenme şartlı ya da  doğaçlama  ortaya çıkabilir. Mutlaka  tetikleyen bir unsur vardır. Bunlar neler olabilir hemen sıralamalıyım. Kokular ,renkler,hava da ki ışık, bir müzik notası,  aydınlık, güneş, yüzünüzde ki tebessüm , gözlerinizde ki bakış, konuşma tarzınız, söylediğiniz bir kelime ya da  cümle,herhangi bir obje  olabilir. Bunlar haricinde  transa girmeye hazır bir medyum ya da operatör, ona verilen herhangi bir nesneden aldığı enerji  ya da ten  temasıyla bile  tetiklenmiş olabilir.
       Eğer  medyum ya da psişik kişi kendini bir miktar eğitmişse ; şartlanarak da  trans  haline geçebilir. Bu durum daha kontrollü olmasından dolayı her zaman iyidir.Yani  görülerini istediği an alabilir.

Çoğu medyum  kişi aslında gelecekten haber vermez.Fakat insanlar  sadece kendi bildikleri sırlar,gizler,gizemler yüzlerine söylenince  tüm duvarlarını indirir. İşte  bu durumda  kişi eğer telepatiye  müsaitse  medyum kişi farkında olmadan karşısında kikişinin  beyninden geçenleri ya da üzerini örttüğü his ve düşünceleri aktarmaya başlar.Bu mutlaka geçmişten olan bir durumdur. Ve yapılan işin adı fal,bakı değil TELEPATİ’dir...

Bakıyı yapan kişi illaki hislerden  bahsediyorsa  ve size  ait  objelerden yola çıkarak bu eylemi gerçekleştiriyorsa , obje temin edebildiğiniz sürece  bu eylemi gerçekleştiriyorsa yaptığı işin adı fal değil PSİKOMETRİ’dir .

Nelerle psikometri uygulaması yapılır ve psikometri tam olarak nedir birazda bu kısımdan inceleyelim. Psikometride  kullanılacak objeler bakı  yapılması istenen kişinin  kullandığı objlerdir .Cüzdan,küpe,saat ,tabaka,çakmak,kolye, tırnak törpüsü ,ruj ,kalem ,kemer ya da herhangi bir şey olabilir. Eşyalar kendi üzerlerinde  enerji biriktirirler .Kişiler eşyalarını kullanırken aynı zamanda  o anki ruhsal maddesel bağlarını bir manyetik okuyucudan aktarır gibi şahsi eşyalarına ya da bulundukları mekanlarda ki eşyalara aktarırlar. Bu enerjisel izler sayesinde  kişinin geçmişte ki olaylarını ,ruh halini ,alışkanlıklarını  ya da zaaflarını dolayısıyle  izlerini medyum kişi yakalar.Bunu sinyali düşük bir radyo istasyonunu bulan radyo gibi değelendirebilirsiniz.İşte  bu yapılan işlem faldan apayrı bir eylemdir ki karıştırılmaması gerekir.Psikometri de güçlü insanlar enerji dalgalarını bulmak ve kontrol etmekte bir paratoner gibi hassaslaştıkları için  girdikleri mekanlarda ki enerji uyumlarına çok duyarlı davranırlar. Onlar birer iz bulucudur ki tekinsiz evleri ya da bazen uğursuz dediğimiz eşyaları bulmakta çok isabetli davranabilirler.
Psikometri de güçlenmiş ve bunun farkında olmayan bir birey  yoğun baskılanma ve stres hallerinde  kendi vücudunda ki enerjiyi kontrol edemeyebilir yada  farkında olmadan çevresinde ki eşyalara zarar verir.Bu tamamen kontrolsüz olduğundan kişinin illaki medyum olması gerekmez. Çevremde güçlü psikometrik uygulamalar yapan ve bunun farkında olmayan bir şahıs tanımıştım.Ama o ne yaptığının farkında değildi .Gergin ,stresli ve yoğun  baskı altında olduğu dönemlerde enerjisinde kontrolsüz bir doruk yaşıyor ve  etrafındaki neredeyse  tüm cam eşyalara zarar veriyordu.

21 Mart 2014 Cuma

FAL BAKTIRMAK (Dizi Yazı 1.bölüm)


Nedir bu hepimizde ki geleceği öğrenme arzusu . Herkez de almış başını giden bir merak. Tarotlar,kuru baklalar,iskambiller,gümüş taslarda  sular   bunların çoğu fal ya da  diğer adıyla bakı yapmakta kullanılan objeler .

Hepimizin  aklında  şu soru ‘’Geleceğimizi öğrenirsek acaba hiç hata yapmazmıyız ?
Yoksa yapacağımız  hatalarımızı bilmemize rağmen bizi hataya götürecek sürecimi bilemeyiz ?
Kader denen döngü nasıl bir şey ki  bizi hiç tanımayan insanlar bizim hakkımızda  bilgi ve fikir sahibi olabiliyor.Bunlara cevap aramak gerek .
Fallara  inanırmısınız  bilmem . Ama ben binlerce insanın  fallara delicesine inanmış olduğunu görmüş biriyim. Ve yeterince kanalize olmuş bir fal meraklısının da tüm varlığını bu uğurda harcayacak kadar çılgınlaştığına da çok şahid oldum.
           Her ne kadar isimlendirmeden dolayı  bu olaya  çok nahoş baksam da  insanlara  fal dediğiniz  zaman bakışları değişiyor. Ve  bir çok insan  meslek ve gelir ayrımı yapmadan konuşuyorum ki ; fal ve falcılarla uğraşıyor.

-Peki  fal dediğimiz olayın gerçekliği var mı?

    Aslında batı kültüründe   medyum ,doğu  kültüründe  kahin  (orta kültür de  hoca diycem ki  ) tanımlaması yapılan insanların bir çoğu şarlatandır. Araların da istisna olarak iyi niyetli ve gerçekten psişik insanlar vardır. Genel anlamda  bakı işleri tek başına olan bir iş değildir .Yani falcı diye nitelediğiniz insanlar da  farklı yeti ve yetenekler olması gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda  gerçekten  hissetme gücü olan insanların boyutsuz yaşadıklarını düşünebilmek  gerekli.

ŞÜKRETMELİ İNSAN



Şems-i Tebrizi o kadar güzel bir  söz söylemiş ki  paylaşmak istiyorum.

Başına ne gelirse  gelsin,karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile sonunda.
‘’O ‘’ kimsenin bilmediği patikalar  açar.
Sen şu an göremesen de, dar geçitler ardında  nice  cennet bahçeleri var.
Şükret ! istediğini elde edince  şükrtetmek kolaydır.
Sufi; dilediği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

Bazen  artık kaçacak bir  noktamız yoktur. Öteye adım atacak mecalimiz yokken, ya da işler çözümleyemeyeceğimiz kadar  sarpa sarmışken ; çaresizliği en derin haliyle  iliklerimizin içinde  hissederiz. Yapmak istediklerimiz ,haklılıklarımız  veya tüm beklentilerimiz  eksik çıkmıştır. Öylesi durumlarda  bile  bizi bir görenin , duyanın olduğunu düşünmek ve hissetmek gerekli. İnanan insanlar  için dünya   nimetler deryası gibiyken, aynı zaman da  imtihanların verildiği engelli bir parkurdur.Öyle ki ,engeller  sonu bilinmez bir şekilde acıtarak ruhumuzu  zorlayabilir.

Oysa  gelecek tüm  gizemiyle  karşımızdadır .Umutlarımız ve geleceğimiz ulaşamadığımız  adadır. Çaresizlik etrafımızı saran engin denizdir. Gerçek yüzünü gördüğümüz insanlar , o denize  düşmemiz  için bekleyen köpek balıklarıdır. Karşımızda  göremesekte  sislerin içinde  bir ada altımızda  sandal var . Öyleyse  yürekte biriken bu gam niye?

Kendi kendimize  sorarız  bu soruları .Cevap seçeneği listede yazılı olmayan bir şıktır. Oysa  tek cevap vardır  her zaman ve daima ‘’Allah var  gaile yok’’.
Tüm hazin hallerin bir  çıkış noktası vardır.Tüm filmlerin bir sonu olduğu gibi  .En basit örneklemeyle kuralım teorimizi .Çocukluğunuzu  düşünün oynadığınız  oyunları .Tüm düşmeler  bir kalkmayla sonuçlanır. Hiçbir  düşüş ebediyen  beklemeyle  sonuçlanmaz.Her düşenin de  oyunun kalanını oynayabilmek için  umudu  vardır. Çocukken oynadığımız  tüm oyunlar  ,büyüyünce yaşayacağımız  dünyanın demo  versiyonu gibidir. Tüm kaçma kurtulma ,kucaklaşma ve rahatlamaları yaşayabilecek enerjiyi biz  içimizde saklarız.Umud  ederiz çocukken ve büyüdükçe  umud etmeyi önemsemeyiz ,duygularımızı değiştiririz ya da unuturuz.Umud  ettiğimiz şey ilahi bir  gücün bize  yardım edeceğidir. Bu yardım insana Allah ‘tan başkasından gelmez  . Tüm başlangıçlar  ondan olduğu gibi tüm güzellikler de  Yaradan’dan kuluna birer avans birer ikramiyedir.

İşte  tüm bu basit  kelimelerin ardında anlatılabilen ŞÜKÜR dür .Şükretmeli insan ,elinden gelen herşeyi yaptıysa;  değişmeyecek bir dengeye müdahale ettiği halde ,üzerine düşeni hakkıyla yaptıysa eğer…Şükretmeli ki Rahman onun yüreğine ilhak edebilmeli kabullenmenin hafifliğini .Şükretmeli ki insan hayatının geriye kalanını yaşayabilecek toparlayıcı mekanizmayı çalıştırabilmeli. Şükretmeli ki insan hayat ne kadar acıtsa da yaraladığı noktaları okşayabilmeli. Yüzüne bakılmayacak insanlarla hergün karşılaşıldığı halde  aynı ızdırabı hissetmeden yaşayabilmeli . Şükretmeli ki  yaşamasının acizliğini   kıymetli bir hale getirebilmeli. Tüm yaşananların kabullenebilme gücünü damarlarında  hissedebilmek için  şükretmeli insan.Şükürler olsun…

HER İNSAN BİR DÜNYADIR



Evren ,sonsuz  bir enerji kaynağı aynı zaman da  bu enerjilerin yayılım mekanizmasıdır. İnsanlar, ağaçlar, hayvanlar, bitkiler , dağlar ,nehirler ve eşyaların tümü enerji alıp enerji verirler. Sonsuz evren kavramında  sonun ne kadar olduğunu tahmin edemediğimiz  bir bilinmezlik hali mevcuttur.İnsanların dünyaları bildikleriyle  sınırlıdır .Bu sebepledir ki insan beyni de kendi başına bir  dünyadır.

Beynin anatomik yapısınında dünyanın şekliyle  birerbir  örtüştüğünü iddia eden bilim adamları var. Hepimiz  kafatasımızın içinde  birer dünya taşıdığımız için olsa gerek her  saniye binlerce şey düşünür,aklımızdan geçirir ,bir ya da  birkaç konu üzerinde  düşünme eylemimizi yoğunlaştırırız .Düşünmelerimizin odaklanması olayına  genel anlamda  DİKKAT diyoruz.Dikkat eksikliği denilen durum; her saniyenin onda  birinden daha az zamanda beynimizde  beliren düşüncelerden  birinin öne alınarak üzerine yoğunlaşılamamasıyla ortaya çıkan durumdur.

Gündelik yaşam içerisinde  pek çok aktivite  yaparız.Aktiviteler  vucudumuzda  kimyasal değişiklikler yapar.Bu kimyasal değişimler anatomik olarak faydalı ya da zararlıdır.Fakat  aynı aktivitelerin ruhsal etkileri de  vardır . Dans eden, spor ve egzersiz yapan, resim yapan ,şarkı söyleyen bir insanın mutsuzluğundan söz edebilirmiyiz?

İnsanlar  kendilerini mutlu eden aktiviteleri gerçekleştirirler. Kimse  keyif almadığı bir  durumun içerisinde  kalmak  istemez. Bu sebeple  hobi kavramı ortaya çıkar. Keyf aldıklarımız  bizi dinlendiren ,geliştiren , düşündüren,çözüm yeteneğimizi artıran ,motive eden,  yaşamın kendisine karşı olumlu tavırlar geliştirmemize  yardımcı olan unsurlardır. Bu sebeple  hobiler  ediniriz .Hobiler ,yaşamak kavramından en temel anlamda  aldığımız ruhsal lezzetleri artırır.Ruhsal lezzetleri alan insanlar  daha sevecen yaklaşır hayatın tüm getirdiklerine.