Kocaman
bir insan denizin de sözcüklerle konuşamayacak kadar kelimesiz
kaldığımda , kaktüslerle sessiz iletişimim başlıyor. Verdiğim her bir
zerre emeğin ruhuma yansıyacak enerji olduğunu bilerek bunu yapıyorum.
Hayat suskun çığlıklara kulaklarını kaparken zorla da olsa tüm görmek
istediğim güzellikleri; yeniden ,yeniden ve yeniden hayatıma dahil
ediyorum. Biliyorum ki aşılmaz hiçbir sorun yok BEN İSTEDİKTEN SONRA.
Kaktüsler doğanın mucizevi bitkileridir .Yapıları gereği topraksız ortamlarda herhangi bir kayalık ya da taşlık alan da yaşarlar. Çok fazla su ihtiyaçları yoktur .Bu sebeple yaşamasına yetecek kadar su onlar için yeterlidir .Alt resim de gördüğünüz benim kişisel kaktüs koleksiyonumdan bir güzel .Kendisi bir Paskalya Çiçeği. Genel cins adı olarak ( Hatiora )
Rhipsalidopsis gaertneri .Bol humuslu toprakları seviyor .Çiçek açarken de kesinlikle yerinin değişmesini sevmiyor. Isı ve yoğun ışıktan uzak kaldığı sürece gayet canlı bir formda yıllarca yaşayabilecek kapasiteye sahip . Genellikle yurtdışında paskalya bayramları öncesin de satılıyor. Ve bu zamanlar da çiçek açtığı için de ismi paskalya çiçeği. Bakımı çok kolay .Çiçeklenme dönemin de suyu azaltıyorsunuz .Sonra yaprakları pörsümeden 10-15 gün aralığın da suluyorsunuz.Farklı renkleri var kırmızı , beyaz, pembe, şimdi hibritlerden dolayı çeşitli renklerin de olduğu söyleniyor. Ben henüz o acaip renkleri keşfedemedim. Birkaç dalını alıp toprağa sapladığınız yerde de büyümeye başlıyor. En azından ben böyle çok ayırma yaptım. Hadi bakalım siz de böyle bir güzel bitkiyi eviniz de bulundurmalısınız.
Hayatın kendisidir tüm romanlar da anlatılan. Ve bütün şarkılar bir parçayı anlatır melodik olarak. Şiirler zerreden bir miskali yaşatır .Kısaca dedikleri sözlerden uzun cümleler çıkar. Ümit Dünyası sizlere gururla sunar...
31 Mart 2014 Pazartesi
İNSANLAR HER ZAMAN HATA YAPAR?
Hata yapmak insani bir olgudur. Hata yapabilirsiniz !
Özür dilemek daha insani bir olgudur , hata yaptığınız da sağlıklı iletişim adına özür dilemeyi bilmelisiniz. Beşeri ilişkilerimiz de ; dostluk,arkadaşlık,iş ilişkileri hatalarımızı geçici yaptırımlarla ya telafi ederiz ya da en olası iletişimimizi keseriz. Fakat işlevsel anlam da ,aile ilişkilerimiz de yaklaşımsal, davranışsal sorunlar olduğun da iletişim kesmek en uzak ihtimaldir. Yaşam gayemiz de aileden ve sevilenlerden uzak bir yaşama formu beynimiz de kodlu değildir, dolayısıyle en uzak ihtimaldir .Hata yapan, yanılgıya düşen yaptığı yanlış eylemi fark etmedikçe telafi söz konusu olmaz. Farkındalığın olmadığı durumlar da; düzeltici geri dönüşün olması imkansız olasılıklarına kalmıştır.
Ailevi konular da ki ilişkiler de iletişimin doğru temellenmesi ve gelişmesi adına sorunları yüzyüze ve gerçekçil bir yaklaşımla konuşmak gerekir. Eğer iletişimi kuranlar arasın da seçici algı yaratılırsa kanal açma çalışması olumsuzlaşır . Gerçekçil yaklaşımdan uzaklaşıldığı için konuşma kişinin faydalanacağı subejektif biçime dönüşür ve amacından uzaklaşır. Sonuç yine başarısız bir iletişimdir.Bu paragrafta anlattığım olması gereken kaliteli bir iletişimin temel gereksinimleridir .Olması gerekenler kadar iletişim de olmaması gerekenler vardır ki ; subjektiflik ve bahsettiğimiz seçici algılama bunların başın da gelir .
Doğru iletişim de suçlayan , tenkit eden , kişinin egosunu yere vuran cümleler , kelimeler yerine ; olumlamalı cümlelerin arasına sıkıştırılmış salt yanlışı belirten cümleler kurulur. Olumluların arasın da kalan olumsuz cümle kişinin algılaması istenen yönü ya da davranışıyla ilgilidir.Bilinç altına gönderilen mesaj da direkt olarak olumsuz yönün törpülenmesi istemidir. Bu iletişimin en temel yaklaşımlarından biridir. Kişi verilen mesajı doğru analitik ile değerlendirebilirse iletişim adına büyük bir adım atar .İletiyi algılar, içeriğinde ki kodlu mesaj (yani istenmeyen özellik) kısmını alır . Bunun en hızlı geri dönüşümleri sözlü onamalar ya da kendini yenileme ile ilgili sözsel dönüşlerdir. Eğer iletişmekte sıkıntı çektiğiniz aile fertleri varsa bu tavsiyemi denemeniz hiçbirşey kaybettirmeyecektir. Deneyin faydasını mutlaka göreceksiniz...Deneyimlerinizi, ya da anlayamadığınız hususları lütfen ufak ya da büyük diye sınıflandırmadan yazının altında ki yorum bölümünden benimle paylaşın.
Özür dilemek daha insani bir olgudur , hata yaptığınız da sağlıklı iletişim adına özür dilemeyi bilmelisiniz. Beşeri ilişkilerimiz de ; dostluk,arkadaşlık,iş ilişkileri hatalarımızı geçici yaptırımlarla ya telafi ederiz ya da en olası iletişimimizi keseriz. Fakat işlevsel anlam da ,aile ilişkilerimiz de yaklaşımsal, davranışsal sorunlar olduğun da iletişim kesmek en uzak ihtimaldir. Yaşam gayemiz de aileden ve sevilenlerden uzak bir yaşama formu beynimiz de kodlu değildir, dolayısıyle en uzak ihtimaldir .Hata yapan, yanılgıya düşen yaptığı yanlış eylemi fark etmedikçe telafi söz konusu olmaz. Farkındalığın olmadığı durumlar da; düzeltici geri dönüşün olması imkansız olasılıklarına kalmıştır.
Ailevi konular da ki ilişkiler de iletişimin doğru temellenmesi ve gelişmesi adına sorunları yüzyüze ve gerçekçil bir yaklaşımla konuşmak gerekir. Eğer iletişimi kuranlar arasın da seçici algı yaratılırsa kanal açma çalışması olumsuzlaşır . Gerçekçil yaklaşımdan uzaklaşıldığı için konuşma kişinin faydalanacağı subejektif biçime dönüşür ve amacından uzaklaşır. Sonuç yine başarısız bir iletişimdir.Bu paragrafta anlattığım olması gereken kaliteli bir iletişimin temel gereksinimleridir .Olması gerekenler kadar iletişim de olmaması gerekenler vardır ki ; subjektiflik ve bahsettiğimiz seçici algılama bunların başın da gelir .
Doğru iletişim de suçlayan , tenkit eden , kişinin egosunu yere vuran cümleler , kelimeler yerine ; olumlamalı cümlelerin arasına sıkıştırılmış salt yanlışı belirten cümleler kurulur. Olumluların arasın da kalan olumsuz cümle kişinin algılaması istenen yönü ya da davranışıyla ilgilidir.Bilinç altına gönderilen mesaj da direkt olarak olumsuz yönün törpülenmesi istemidir. Bu iletişimin en temel yaklaşımlarından biridir. Kişi verilen mesajı doğru analitik ile değerlendirebilirse iletişim adına büyük bir adım atar .İletiyi algılar, içeriğinde ki kodlu mesaj (yani istenmeyen özellik) kısmını alır . Bunun en hızlı geri dönüşümleri sözlü onamalar ya da kendini yenileme ile ilgili sözsel dönüşlerdir. Eğer iletişmekte sıkıntı çektiğiniz aile fertleri varsa bu tavsiyemi denemeniz hiçbirşey kaybettirmeyecektir. Deneyin faydasını mutlaka göreceksiniz...Deneyimlerinizi, ya da anlayamadığınız hususları lütfen ufak ya da büyük diye sınıflandırmadan yazının altında ki yorum bölümünden benimle paylaşın.
25 Mart 2014 Salı
Küpe Çiçeği adı Funchsialara neden denir?
Funchsia -Küpe Çiçeği -Küpeli
Vakti zamanında bir padişahın takılara deli olan bir hanımı varmış. Bu kadın incik,boncuk ,o kadar çok severmiş ki ; ülkedeki bütün ustaların yaptığı değişik takılardan birer tane varmış kendisinde. Artık çeşit kalmayınca kadın o kadar hırslanmış ki kulağına takacak değişik bişeyler istemiş. Padişahı sıkıştırıp durur olmuş...
Padişah ne yapacağını bilemez halde sarayın bahçesinde gezerken başbahçıvanı izlemiş ..Başbahçıvan padişahın derdini sormuş.Padişah sıkılmış ama derdini de umutsuzca anlatmış .Bahçıvan ona açmış bir küpe çiçeği vermiş . Padişah , sevinçli ve biraz umutlu almış götürmüş bahçıvanın ona verdiği çiçeği.
Padişah hanımına o küpe çiçeğinin açmış çiçeklerini uzatınca kadın çok şaşırmış ve sevinmiş ,çünkü daha önce hiç görmemiş. Padişahın deli hanımı ,o küpe çiçeklerinden hergün bir çift alıp kulaklarına takmış. O kadar çok hoşuna gitmiş ki bu yeni aksesuarı sarayın tüm bahçesine küpe çiçekleri dikilmesini emretmiş. Bahçıvanlar canhıraş tüm saray avlusuna küpe çiçekleri dikmiş. Bir zaman sonra sarayın bahçesi çeşit çeşit küpe çiçeği dolmuş. O yüzden de küpe çiçeklerine halk arasında '' Hanım Küpesi '' anlamına gelen küpeli denirmiş...
Vakti zamanında bir padişahın takılara deli olan bir hanımı varmış. Bu kadın incik,boncuk ,o kadar çok severmiş ki ; ülkedeki bütün ustaların yaptığı değişik takılardan birer tane varmış kendisinde. Artık çeşit kalmayınca kadın o kadar hırslanmış ki kulağına takacak değişik bişeyler istemiş. Padişahı sıkıştırıp durur olmuş...
Padişah ne yapacağını bilemez halde sarayın bahçesinde gezerken başbahçıvanı izlemiş ..Başbahçıvan padişahın derdini sormuş.Padişah sıkılmış ama derdini de umutsuzca anlatmış .Bahçıvan ona açmış bir küpe çiçeği vermiş . Padişah , sevinçli ve biraz umutlu almış götürmüş bahçıvanın ona verdiği çiçeği.
Padişah hanımına o küpe çiçeğinin açmış çiçeklerini uzatınca kadın çok şaşırmış ve sevinmiş ,çünkü daha önce hiç görmemiş. Padişahın deli hanımı ,o küpe çiçeklerinden hergün bir çift alıp kulaklarına takmış. O kadar çok hoşuna gitmiş ki bu yeni aksesuarı sarayın tüm bahçesine küpe çiçekleri dikilmesini emretmiş. Bahçıvanlar canhıraş tüm saray avlusuna küpe çiçekleri dikmiş. Bir zaman sonra sarayın bahçesi çeşit çeşit küpe çiçeği dolmuş. O yüzden de küpe çiçeklerine halk arasında '' Hanım Küpesi '' anlamına gelen küpeli denirmiş...
Etiketler:
botanik,
çiçek,
Funchsia,
hikaye,
kırıkkale karakalem portre,
küpe çiçeği,
küpeli,
öykü,
padişah,
saray,
ümit öncü
KÜPE ÇİÇEĞİ (Fuchsia )
Eski evler zeytinyağlı yaprak sarması kokardı akşam saatlerin de.Ve sabahları sulanan domates ve salatalık bahçelerinden mis gibi kokular yükselirdi gün boyu. Bahar gelirken hep o kokuları anımsarım .Dimağımda kalan unutamadığım lezzetlerdir onlar. Bahçe ve botanikle alakalı olanlarınız varsa ne demek istediğimi anlamış gibidirler. Şimdi sizlere daha önce ağaçlar .net adresinde paylaştığım bir yazımı sunuyorum.
Eskiden küpelileriyle (fuchsia) meşhur bir komşumuzla sohbet ettik .Kendisi eli yeşil diyebileceğimiz insanlardan biriydi ki hiçbir sebzeyi pazardan ,manavdan aldığını görmemiştik. Herşeyi yetiştirirdi bu komşumuz.
Sohbetin en tatlı yerine geldik küpeliler...Aklıma gelen küpelilerle ilgili tüm soruları sordum kendisine. Eski komşumda güzel bir profesör edasında cevapladı...
Küpelilerin yaprak dökme sebebini sordum önce(benim yeni aldıklarım bol bol yaprak döküyor) Alışmadığı suyla sularsam dökermiş yapraklarını. Su soğuk olarak verilince birde soğuk hava da musluk suyu verilince hem yaprak döker hemde dökmediği yapraklarda kahverengi lekeler olurmuş...Helal sana Remziye Teyze dedim . Küpelilerin büyümemek için hiç sebebi yokmuş .
Bahar aylarıyla birlikte yetişkin küpelilerin boyu iki karış olanların '' tepesini çimdiğinin arasında kır dibine sapla ''dedi Remziye Teyze. Böyle yapılınca o sene bol yaprağı , dalı olurmuş küpelinin.
Hemen sordum Remziye Teyze ye '' Ya çiçek açmazsa küpeli onun için napalım ? ''dedim. Cevaplar peşin ve öz '' O zaman da alıp serin gölgeli bir yere koyarsın sabah, akşam üstüne su serpelersin '' dedi. '' Sadece bumu diye sordum '' şaşırarak '' olur mu ? '' dedi. '' Bir evde küpeli en çok cereyan alan yeri sever, eğer açmıyorsa ev çok sıcaktır,küpeliler ağa kızı gibidir hava alan evi sever '' diyor.
Eskiden kuyudan çektiği sularla sularmış küpelilerini Remziye Teyze...'' Şimdi kendime bakamıyorum ,çiçekleri özledim ama ...'' diyor yarım cümlesinin ucunda bir özlem var sanki...
Bahçesinde beslediği güvercinlerin gübresini toz haldeyken sulandırır azıcık verirmiş küpelilerine ...'' Azıcık haa yoksa yakar kavurur'' diyerek uyandırıyor, sanki deneme yapacağımı bilmiş gibi.
Hemen soruları ardı ardına soruyorum '' çiçek dökerse niye döker küpeli ? '' diyorum . Cevap hazır ve tek kelime '' Sıcaktan '' . Aşırı sıcaklar başladığında küpeliler eğer serin bir yerde değilse ve nem almıyorsa mutlaka çiçek dökerlermiş. Bunu önlemek için eskiden serin dip havadar yerlere taşırlarmış küpelilerini .
''Çiçek açması için bol bol serinlet yaz sıcağında '' diyor Remziye Teyze..
-Yazının görseli www.agaclar.net kullanıcısı almira'nındır.Ve siteden alınmıştır.
23 Mart 2014 Pazar
FAL SANILANLAR (2.KISIM)
Herkez Fal bakıp, bakı yapabilir mi?
Bu soru çok tartışılabilecek bir konu. Herkez gelecekten birşeyleri görebilsey di , o halde gelecek dediğimiz kavram var olurmuydu?
Bu durum ,beklenen bir misafirin; evinize gelmeden önce tüm hazırlıklarını halletmeniz gibi olurdu.Eşittiri herkez aşırı derecede mükemmel olabilirdi.Hata kavramı olmazdı,insanlar daha fazla kurnazlaşırdı. Zaman dediğimiz algı içerisin de insanlar kendi geleceklerini görebilirler. Bu anlık vizyonlar, durugörüler ,çağrışımlar ,psikometri ya da dejavü benzeri durumlarla ortaya çıkar.Fakat gelecekten ya da kendi geleceğinden birşeyleri gören insanlar genellikle bunun farkında olmazlar. Bakı yapanlar,medyumlar ya da psişikler gelecekten kesitler görmeden önce mutlaka bir tetikleyiciyle trans haline geçerler. Trans hali ,deneyimi gerçekleştiren kişiye göre değişmekle birlikte tetiklenme şartlı ya da doğaçlama ortaya çıkabilir. Mutlaka tetikleyen bir unsur vardır. Bunlar neler olabilir hemen sıralamalıyım. Kokular ,renkler,hava da ki ışık, bir müzik notası, aydınlık, güneş, yüzünüzde ki tebessüm , gözlerinizde ki bakış, konuşma tarzınız, söylediğiniz bir kelime ya da cümle,herhangi bir obje olabilir. Bunlar haricinde transa girmeye hazır bir medyum ya da operatör, ona verilen herhangi bir nesneden aldığı enerji ya da ten temasıyla bile tetiklenmiş olabilir.
Eğer medyum ya da psişik kişi kendini bir miktar eğitmişse ; şartlanarak da trans haline geçebilir. Bu durum daha kontrollü olmasından dolayı her zaman iyidir.Yani görülerini istediği an alabilir.
Çoğu medyum kişi aslında gelecekten haber vermez.Fakat insanlar sadece kendi bildikleri sırlar,gizler,gizemler yüzlerine söylenince tüm duvarlarını indirir. İşte bu durumda kişi eğer telepatiye müsaitse medyum kişi farkında olmadan karşısında kikişinin beyninden geçenleri ya da üzerini örttüğü his ve düşünceleri aktarmaya başlar.Bu mutlaka geçmişten olan bir durumdur. Ve yapılan işin adı fal,bakı değil TELEPATİ’dir...
Bakıyı yapan kişi illaki hislerden bahsediyorsa ve size ait objelerden yola çıkarak bu eylemi gerçekleştiriyorsa , obje temin edebildiğiniz sürece bu eylemi gerçekleştiriyorsa yaptığı işin adı fal değil PSİKOMETRİ’dir .
Nelerle psikometri uygulaması yapılır ve psikometri tam olarak nedir birazda bu kısımdan inceleyelim. Psikometride kullanılacak objeler bakı yapılması istenen kişinin kullandığı objlerdir .Cüzdan,küpe,saat ,tabaka,çakmak,kolye, tırnak törpüsü ,ruj ,kalem ,kemer ya da herhangi bir şey olabilir. Eşyalar kendi üzerlerinde enerji biriktirirler .Kişiler eşyalarını kullanırken aynı zamanda o anki ruhsal maddesel bağlarını bir manyetik okuyucudan aktarır gibi şahsi eşyalarına ya da bulundukları mekanlarda ki eşyalara aktarırlar. Bu enerjisel izler sayesinde kişinin geçmişte ki olaylarını ,ruh halini ,alışkanlıklarını ya da zaaflarını dolayısıyle izlerini medyum kişi yakalar.Bunu sinyali düşük bir radyo istasyonunu bulan radyo gibi değelendirebilirsiniz.İşte bu yapılan işlem faldan apayrı bir eylemdir ki karıştırılmaması gerekir.Psikometri de güçlü insanlar enerji dalgalarını bulmak ve kontrol etmekte bir paratoner gibi hassaslaştıkları için girdikleri mekanlarda ki enerji uyumlarına çok duyarlı davranırlar. Onlar birer iz bulucudur ki tekinsiz evleri ya da bazen uğursuz dediğimiz eşyaları bulmakta çok isabetli davranabilirler.
Psikometri de güçlenmiş ve bunun farkında olmayan bir birey yoğun baskılanma ve stres hallerinde kendi vücudunda ki enerjiyi kontrol edemeyebilir yada farkında olmadan çevresinde ki eşyalara zarar verir.Bu tamamen kontrolsüz olduğundan kişinin illaki medyum olması gerekmez. Çevremde güçlü psikometrik uygulamalar yapan ve bunun farkında olmayan bir şahıs tanımıştım.Ama o ne yaptığının farkında değildi .Gergin ,stresli ve yoğun baskı altında olduğu dönemlerde enerjisinde kontrolsüz bir doruk yaşıyor ve etrafındaki neredeyse tüm cam eşyalara zarar veriyordu.
21 Mart 2014 Cuma
FAL BAKTIRMAK (Dizi Yazı 1.bölüm)
Nedir bu hepimizde ki geleceği öğrenme arzusu . Herkez de almış başını giden bir merak. Tarotlar,kuru baklalar,iskambiller,gümüş taslarda sular bunların çoğu fal ya da diğer adıyla bakı yapmakta kullanılan objeler .
Hepimizin aklında şu soru ‘’Geleceğimizi öğrenirsek acaba hiç hata yapmazmıyız ?
Yoksa yapacağımız hatalarımızı bilmemize rağmen bizi hataya götürecek sürecimi bilemeyiz ?
Kader denen döngü nasıl bir şey ki bizi hiç tanımayan insanlar bizim hakkımızda bilgi ve fikir sahibi olabiliyor.Bunlara cevap aramak gerek .
Fallara inanırmısınız bilmem . Ama ben binlerce insanın fallara delicesine inanmış olduğunu görmüş biriyim. Ve yeterince kanalize olmuş bir fal meraklısının da tüm varlığını bu uğurda harcayacak kadar çılgınlaştığına da çok şahid oldum.
Her ne kadar isimlendirmeden dolayı bu olaya çok nahoş baksam da insanlara fal dediğiniz zaman bakışları değişiyor. Ve bir çok insan meslek ve gelir ayrımı yapmadan konuşuyorum ki ; fal ve falcılarla uğraşıyor.
-Peki fal dediğimiz olayın gerçekliği var mı?
Aslında batı kültüründe medyum ,doğu kültüründe kahin (orta kültür de hoca diycem ki ) tanımlaması yapılan insanların bir çoğu şarlatandır. Araların da istisna olarak iyi niyetli ve gerçekten psişik insanlar vardır. Genel anlamda bakı işleri tek başına olan bir iş değildir .Yani falcı diye nitelediğiniz insanlar da farklı yeti ve yetenekler olması gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda gerçekten hissetme gücü olan insanların boyutsuz yaşadıklarını düşünebilmek gerekli.
Etiketler:
bakı,
elfalı,
Fal,
kahin,
kırıkkale karakalem portre,
medyum,
psişik,
tarot,
telekinezi,
telepati,
ümit öncü
ŞÜKRETMELİ İNSAN
Şems-i
Tebrizi o kadar güzel bir söz söylemiş
ki paylaşmak istiyorum.
Başına ne gelirse gelsin,karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile sonunda.
‘’O ‘’ kimsenin bilmediği patikalar açar.
Sen şu an göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.
Şükret ! istediğini elde edince şükrtetmek kolaydır.
Sufi; dilediği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
Bazen artık kaçacak bir noktamız yoktur. Öteye adım atacak mecalimiz yokken, ya da işler çözümleyemeyeceğimiz kadar sarpa sarmışken ; çaresizliği en derin haliyle iliklerimizin içinde hissederiz. Yapmak istediklerimiz ,haklılıklarımız veya tüm beklentilerimiz eksik çıkmıştır. Öylesi durumlarda bile bizi bir görenin , duyanın olduğunu düşünmek ve hissetmek gerekli. İnanan insanlar için dünya nimetler deryası gibiyken, aynı zaman da imtihanların verildiği engelli bir parkurdur.Öyle ki ,engeller sonu bilinmez bir şekilde acıtarak ruhumuzu zorlayabilir.
Oysa gelecek tüm gizemiyle karşımızdadır .Umutlarımız ve geleceğimiz ulaşamadığımız adadır. Çaresizlik etrafımızı saran engin denizdir. Gerçek yüzünü gördüğümüz insanlar , o denize düşmemiz için bekleyen köpek balıklarıdır. Karşımızda göremesekte sislerin içinde bir ada altımızda sandal var . Öyleyse yürekte biriken bu gam niye?
Kendi kendimize sorarız bu soruları .Cevap seçeneği listede yazılı olmayan bir şıktır. Oysa tek cevap vardır her zaman ve daima ‘’Allah var gaile yok’’.
Tüm hazin hallerin bir çıkış noktası vardır.Tüm filmlerin bir sonu olduğu gibi .En basit örneklemeyle kuralım teorimizi .Çocukluğunuzu düşünün oynadığınız oyunları .Tüm düşmeler bir kalkmayla sonuçlanır. Hiçbir düşüş ebediyen beklemeyle sonuçlanmaz.Her düşenin de oyunun kalanını oynayabilmek için umudu vardır. Çocukken oynadığımız tüm oyunlar ,büyüyünce yaşayacağımız dünyanın demo versiyonu gibidir. Tüm kaçma kurtulma ,kucaklaşma ve rahatlamaları yaşayabilecek enerjiyi biz içimizde saklarız.Umud ederiz çocukken ve büyüdükçe umud etmeyi önemsemeyiz ,duygularımızı değiştiririz ya da unuturuz.Umud ettiğimiz şey ilahi bir gücün bize yardım edeceğidir. Bu yardım insana Allah ‘tan başkasından gelmez . Tüm başlangıçlar ondan olduğu gibi tüm güzellikler de Yaradan’dan kuluna birer avans birer ikramiyedir.
İşte tüm bu basit kelimelerin ardında anlatılabilen ŞÜKÜR dür .Şükretmeli insan ,elinden gelen herşeyi yaptıysa; değişmeyecek bir dengeye müdahale ettiği halde ,üzerine düşeni hakkıyla yaptıysa eğer…Şükretmeli ki Rahman onun yüreğine ilhak edebilmeli kabullenmenin hafifliğini .Şükretmeli ki insan hayatının geriye kalanını yaşayabilecek toparlayıcı mekanizmayı çalıştırabilmeli. Şükretmeli ki insan hayat ne kadar acıtsa da yaraladığı noktaları okşayabilmeli. Yüzüne bakılmayacak insanlarla hergün karşılaşıldığı halde aynı ızdırabı hissetmeden yaşayabilmeli . Şükretmeli ki yaşamasının acizliğini kıymetli bir hale getirebilmeli. Tüm yaşananların kabullenebilme gücünü damarlarında hissedebilmek için şükretmeli insan.Şükürler olsun…
Başına ne gelirse gelsin,karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile sonunda.
‘’O ‘’ kimsenin bilmediği patikalar açar.
Sen şu an göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.
Şükret ! istediğini elde edince şükrtetmek kolaydır.
Sufi; dilediği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
Bazen artık kaçacak bir noktamız yoktur. Öteye adım atacak mecalimiz yokken, ya da işler çözümleyemeyeceğimiz kadar sarpa sarmışken ; çaresizliği en derin haliyle iliklerimizin içinde hissederiz. Yapmak istediklerimiz ,haklılıklarımız veya tüm beklentilerimiz eksik çıkmıştır. Öylesi durumlarda bile bizi bir görenin , duyanın olduğunu düşünmek ve hissetmek gerekli. İnanan insanlar için dünya nimetler deryası gibiyken, aynı zaman da imtihanların verildiği engelli bir parkurdur.Öyle ki ,engeller sonu bilinmez bir şekilde acıtarak ruhumuzu zorlayabilir.
Oysa gelecek tüm gizemiyle karşımızdadır .Umutlarımız ve geleceğimiz ulaşamadığımız adadır. Çaresizlik etrafımızı saran engin denizdir. Gerçek yüzünü gördüğümüz insanlar , o denize düşmemiz için bekleyen köpek balıklarıdır. Karşımızda göremesekte sislerin içinde bir ada altımızda sandal var . Öyleyse yürekte biriken bu gam niye?
Kendi kendimize sorarız bu soruları .Cevap seçeneği listede yazılı olmayan bir şıktır. Oysa tek cevap vardır her zaman ve daima ‘’Allah var gaile yok’’.
Tüm hazin hallerin bir çıkış noktası vardır.Tüm filmlerin bir sonu olduğu gibi .En basit örneklemeyle kuralım teorimizi .Çocukluğunuzu düşünün oynadığınız oyunları .Tüm düşmeler bir kalkmayla sonuçlanır. Hiçbir düşüş ebediyen beklemeyle sonuçlanmaz.Her düşenin de oyunun kalanını oynayabilmek için umudu vardır. Çocukken oynadığımız tüm oyunlar ,büyüyünce yaşayacağımız dünyanın demo versiyonu gibidir. Tüm kaçma kurtulma ,kucaklaşma ve rahatlamaları yaşayabilecek enerjiyi biz içimizde saklarız.Umud ederiz çocukken ve büyüdükçe umud etmeyi önemsemeyiz ,duygularımızı değiştiririz ya da unuturuz.Umud ettiğimiz şey ilahi bir gücün bize yardım edeceğidir. Bu yardım insana Allah ‘tan başkasından gelmez . Tüm başlangıçlar ondan olduğu gibi tüm güzellikler de Yaradan’dan kuluna birer avans birer ikramiyedir.
İşte tüm bu basit kelimelerin ardında anlatılabilen ŞÜKÜR dür .Şükretmeli insan ,elinden gelen herşeyi yaptıysa; değişmeyecek bir dengeye müdahale ettiği halde ,üzerine düşeni hakkıyla yaptıysa eğer…Şükretmeli ki Rahman onun yüreğine ilhak edebilmeli kabullenmenin hafifliğini .Şükretmeli ki insan hayatının geriye kalanını yaşayabilecek toparlayıcı mekanizmayı çalıştırabilmeli. Şükretmeli ki insan hayat ne kadar acıtsa da yaraladığı noktaları okşayabilmeli. Yüzüne bakılmayacak insanlarla hergün karşılaşıldığı halde aynı ızdırabı hissetmeden yaşayabilmeli . Şükretmeli ki yaşamasının acizliğini kıymetli bir hale getirebilmeli. Tüm yaşananların kabullenebilme gücünü damarlarında hissedebilmek için şükretmeli insan.Şükürler olsun…
HER İNSAN BİR DÜNYADIR
Evren
,sonsuz bir enerji kaynağı aynı zaman
da bu enerjilerin yayılım
mekanizmasıdır. İnsanlar, ağaçlar, hayvanlar, bitkiler , dağlar ,nehirler ve
eşyaların tümü enerji alıp enerji verirler. Sonsuz evren kavramında sonun ne kadar olduğunu tahmin edemediğimiz bir bilinmezlik hali mevcuttur.İnsanların
dünyaları bildikleriyle sınırlıdır .Bu
sebepledir ki insan beyni de kendi başına bir
dünyadır.
Beynin anatomik yapısınında dünyanın şekliyle birerbir örtüştüğünü iddia eden bilim adamları var. Hepimiz kafatasımızın içinde birer dünya taşıdığımız için olsa gerek her saniye binlerce şey düşünür,aklımızdan geçirir ,bir ya da birkaç konu üzerinde düşünme eylemimizi yoğunlaştırırız .Düşünmelerimizin odaklanması olayına genel anlamda DİKKAT diyoruz.Dikkat eksikliği denilen durum; her saniyenin onda birinden daha az zamanda beynimizde beliren düşüncelerden birinin öne alınarak üzerine yoğunlaşılamamasıyla ortaya çıkan durumdur.
Gündelik yaşam içerisinde pek çok aktivite yaparız.Aktiviteler vucudumuzda kimyasal değişiklikler yapar.Bu kimyasal değişimler anatomik olarak faydalı ya da zararlıdır.Fakat aynı aktivitelerin ruhsal etkileri de vardır . Dans eden, spor ve egzersiz yapan, resim yapan ,şarkı söyleyen bir insanın mutsuzluğundan söz edebilirmiyiz?
İnsanlar kendilerini mutlu eden aktiviteleri gerçekleştirirler. Kimse keyif almadığı bir durumun içerisinde kalmak istemez. Bu sebeple hobi kavramı ortaya çıkar. Keyf aldıklarımız bizi dinlendiren ,geliştiren , düşündüren,çözüm yeteneğimizi artıran ,motive eden, yaşamın kendisine karşı olumlu tavırlar geliştirmemize yardımcı olan unsurlardır. Bu sebeple hobiler ediniriz .Hobiler ,yaşamak kavramından en temel anlamda aldığımız ruhsal lezzetleri artırır.Ruhsal lezzetleri alan insanlar daha sevecen yaklaşır hayatın tüm getirdiklerine.
Beynin anatomik yapısınında dünyanın şekliyle birerbir örtüştüğünü iddia eden bilim adamları var. Hepimiz kafatasımızın içinde birer dünya taşıdığımız için olsa gerek her saniye binlerce şey düşünür,aklımızdan geçirir ,bir ya da birkaç konu üzerinde düşünme eylemimizi yoğunlaştırırız .Düşünmelerimizin odaklanması olayına genel anlamda DİKKAT diyoruz.Dikkat eksikliği denilen durum; her saniyenin onda birinden daha az zamanda beynimizde beliren düşüncelerden birinin öne alınarak üzerine yoğunlaşılamamasıyla ortaya çıkan durumdur.
Gündelik yaşam içerisinde pek çok aktivite yaparız.Aktiviteler vucudumuzda kimyasal değişiklikler yapar.Bu kimyasal değişimler anatomik olarak faydalı ya da zararlıdır.Fakat aynı aktivitelerin ruhsal etkileri de vardır . Dans eden, spor ve egzersiz yapan, resim yapan ,şarkı söyleyen bir insanın mutsuzluğundan söz edebilirmiyiz?
İnsanlar kendilerini mutlu eden aktiviteleri gerçekleştirirler. Kimse keyif almadığı bir durumun içerisinde kalmak istemez. Bu sebeple hobi kavramı ortaya çıkar. Keyf aldıklarımız bizi dinlendiren ,geliştiren , düşündüren,çözüm yeteneğimizi artıran ,motive eden, yaşamın kendisine karşı olumlu tavırlar geliştirmemize yardımcı olan unsurlardır. Bu sebeple hobiler ediniriz .Hobiler ,yaşamak kavramından en temel anlamda aldığımız ruhsal lezzetleri artırır.Ruhsal lezzetleri alan insanlar daha sevecen yaklaşır hayatın tüm getirdiklerine.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)